Baþkan Erdoðan’ý dinlerken gurur duydum.
Ülkem adýna. Davam adýna…
Türkiye’nin tarihsel misyonu ve rolü ancak bu kadar güçlü ve anlamlý bir þekilde dile getirilebilirdi.
Baþkan Erdoðan iki þeyi birden yaptý:
Bir: Ýnsanlýk camiasý adýna güçlü bir itirazda bulundu.
Ýki: Yeni dünya düzeninin nasýl olmasý gerektiðini ortaya koydu.
BM’in demokratik bir temsil ve hakkaniyet temelinde yeniden yapýlandýrýlarak küresel ölçekte her türlü zulme ve adaletsizliðe son veren bir yapý misyonuna büründürülmesinin önemine yaptýðý vurgu çok önemliydi.
Gücün/güçlünün vesayetindeki bir dünya düzeni yerine her ülkenin demokratik temsiline dayalý ve zulüm, ayrýmcýlýk, haksýzlýk, adaletsizlik söz konusu olduðunda bunu sonlandýrmayý amaçlayan bir yeni dünya düzeninin tesisi çaðrýsý çok daha önemliydi.
Bu çaðrý küresel ölçekte bir “Hýlful-Füdul” çaðrýsýdýr.
Bilindiði gibi “Hýlful-Füdul”, Mekke’de Hz. Muhammed efendimizin kendisine Peygamberlik gelmeden önce katýldýðý bir cemiyetin adýdýr. “Erdemliler Ýttifaký” olarak anýlan bu cemiyetin amacý, haksýzlýða, zulme ve adaletsizliðe karþý çýkmaktýr. BM bunu yapmayacaksa/yapamayacaksa anlamlý ve gerekli olmaktan çýkar. Nitekim olan da budur.
Baþkan Erdoðan’ýn mazlum milletler adýna yaptýðý bu çaðrý elbette askeri gücü dolayýsýyla her þeyi yapma hakkýný kendinde gören ABD gibi ülkeleri çok rahatsýz etmiþtir. Ama eminim ki diðer ülkeler ve halklar nezdinde Erdoðan bir kahraman olarak alkýþlanmýþtýr.
ABD’nin, Erdoðan’ýn varlýðýndan duyduðu rahatsýzlýk üstlendiði bu misyonla alakalýdýr.
Erdoðan liderliðindeki Türkiye boyun eðmiyor. Boyun eðdirmeye çalýþanlara da haddini bildiriyor.
Kendi tarihsel misyonuna göre kendi rolünü ve rotasýný kendi belirleyen Türkiye’ye duyulan öfkenin Erdoðan’ýn þahsýnda somutlaþmasý doðru okunmalýdýr. Mesele Erdoðan’ýn þahsý deðil; þahsýnda ortaya çýkan Türkiye’nin kendi idealleri ve deðerleridir.
Erdoðan’ýn tehdit olarak görülüp alaþaðý edilmek istenmesinin tek sebebi budur: Boyun eðen bir Türkiye isteniyor.
Biliyorum birileri hemen dudak altýndan gülüp bize þöyle diyeceklerdir: “Dýþ politikada ahlak ve ideal olmaz.”
Sadece ve yalnýzca çýkara dayalý reel-politikayý esas alan anlayýþlar ne yazýk ki idealleri ve deðerleri dýþlayan ahlaksýzca bir politikayý içkindir.
Elbette gerçekler gözetilerek politika inþa edilir. Hiç kuþkusuz çýkarlar dýþlanmadan iliþki geliþtirilir. Lakin ahlaktan ve idealden azade bir gerçekçilik ve çýkarcýlýk anlayýþý insanlýðý çürütür. Bu baðlamda zulmü ve adaletsizliði çoðaltýr. Bugün olan budur.
Baþkan Erdoðan’ýn çaðrý yaptýðý yeni politika hem idealleri ve ahlaký, hem de ülkelerin çýkarlarýný karþýlýklý kazaným anlayýþý üzerine oturtmayý içeriyor. Bir baþka deyiþle, kazan-kazan anlayýþýný…
Herkesin kazandýðý bir dünya ancak huzurlu ve güvenli olabilir.
Tahran Zirvesi’nde Erdoðan’ý bir devlet adamý olarak deðil þovmen olarak suçlayanlar nerdesiniz?
Bakýnýz Ýdlib’de Baþkan Erdoðan’ýn dediði oldu. Baþkan Erdoðan’ýn Putin’le vardýðý mutabakat ABD’nin oyun planýný bozdu.
Erdoðan’ýn hassasiyetini þov olarak suçlayan, “Esed teröristlerle mücadele ediyor. Ýdlib teröristlerin elinde. Orada köklerini kazýmak Esed’in hakkýdýr” diyen Esedperestlere kalsaydý þimdi Ýdlib kan gölüne dönmüþ olacaktý.
Utanmadan Erdoðan’ý Ýdlib’de teröristlere arka çýkan biri olarak gösterip suçlayan içimizdeki Esedçiler, Erdoðan-Putin mutabakatýndan sonra süt dökmüþ kediye döndüler.
Erdoðan’a reel-politika üzerinde aþaðýlýk suçlamalarda bulunanlar size soruyorum: Kim kazandý, kimin dediði oldu?