Bir önceki yazýda baþkanlýk sistemini konuþurken, geriye doðru bakýlmasý gereken asýl kritik dönemin 27 Mayýs 1960 askeri darbesi ve ardýndan hazýrlanan 1961 anayasasý olduðunu ifade etmiþtim.
Mülkiye’de okuduðumuz yýllarda 1961 anayasasýný bir kurtuluþ metni, aydýnlanma manifestosu gibi okutan hocalarýmýz þimdi ne düþünüyor bilmiyorum. Ancak bu anayasa ve onu inþa eden akýl, neredeyse yarým yüzyýl sistemi istediði gibi çalýþtýrdý. Egemenliðin anayasda belirtilen organlar eliyle kullanýlacaðýný ifade edenler; milleti sahnenin gerisine itmeyi ve siyaseti de olabildiðince itibarsýz kýlmayý hedefliyordu. Egemenlik milletin olmaktan çýkarýlmýþ, yerine kendi pozisyonlarý ve kaygýlarýný dayatan bir zümrenin, egemenliði istediði gibi kullandýðý bir rejim gelmiþtir.
Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan’ýn itiraz ettiði düzen bu iþte. Siyasetin bürokrasi eliyle kontrol edildiði, yeri geldiðinde bu bürokrasinin tezgahý ile terbiye edildiði düzene baþýndan itibaren karþý çýktý. Siyasi hayatýnýn neredeyse tüm kritik aþamalarýnda bu direniþi gösterdi. En yakýnýndaki yol arkadaþlarýnýn, bu bürokratik vesayetten çekinip geri adým attýðý, hatta saf deðiþtirdiði dönemlerde bile ayný yolda yürümeye devam etti.
Bürokratik vesayetin patronlarý dün bir baþkasýydý, sonrasnda paralel yapý bu role soyunup devlete el koymaya kalkýþtý. Kim ollduklarý farketmiyor aslýnda. Mantýk ayný, yaklaþým ayný, yöntemler neredeyse týpatýp. Hep hukuk tanýmaz, hep sözüm ona bir yüce dava ya da hedef adýna her türlü gayrý meþru yöntemi kullanmaktan çekinmeyen bir zihniyet. 1960 darbesinin milletin evlatlarýný daraðacýna götüren anlayýþý, 12 Eylül’ün vahþetinden farksýzdý. Yahut uyduruk aktörlerle Ýslam’a ve Müslümanlara savaþ açan 28 Þubat zihniyetiyle, 17-25 darbecilerinin dünyalarý farklý deðildi. Hepsi siyaseti ve siyasetçiyi itibarsýz kýlmanýn, böylece gücü kendi ellerinde toplamanýn peþinde oldular.
Hedef hep milletle aracýsýz temas eden siyasetçiler oldu; ne garip deðil mi? Adnan Menderes, milleti ve milletin deðerlerini merkeze alan, onlara aracýsýz yaklaþabilen bir lider olduðu için hedefti.
Bugün de milletle doðrudan temas edebilen, en riskli siyasi adýmlarýný yalnýzca onlarla paylaþarak atan lider, Tayyip Erdoðan hedef. Siyasi hayatý boyunca bir þekilde yolu Erdoðan’la kesiþenler, bir noktadan sonra onu tasfiye edip kendi iktidarlaný kurmanýn arayýþýna girdiler. Her defasýnda millet bu arayýþlara gereken cevabý verdi.
Þimdi, gelellim bazý gizli korkulara.
Neden bazý çevreler, özellikle de kimi siyasetçiler daha tartýþýp konuþmadan baþkanlýk sistemine karþý çýkýyor? Bu sorunun hayli geniþ bir cevap listesi var. Ancak bir tanesi özellikle siyasetçilerin gizli korkular listesinde ilk sýrada yer alýyor.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn ipuçlarýný verdiði baþkanlýk sistemi, mesela birilerinin dudak bükerek izlediði muhtarlar toplantýlarýna bakýlýrsa çok net bir mesaj veriyor. Erdoðan, milletle siyaset arasýndaki mekanizmalarý olabildiðince ortadan kaldýrýp, temsil derinliðini artýrmak istiyor. Bunun çok önemli bir sonucu olacak elbette. Millete dokunabilme kabiliyeti olmayan, baþka dengeler üzerinden seçilen siyasetçiler hýzla sistem dýþý kalacak.
Baþka bir ifadeyle, baþkanlýk sisteminin iþleyiþi, pekçok algýyý, düþünme biçimini olduðu kadar, alýþkanlýklarý da deðiþtirecek. Ankara’da oturup, seçim bölgesine lütfen ve turistik ziyaretler düzenleyen siyasetçi modelinin, böyle bir sistemde ayakta kalma þansý olmayacak. Millet tarafýndan seçilip Ankara’ya geldikten kýsa bir süre sonra ya bürokrasinin pençesine düþen ya da zihniyet olarak bürokratlaþan siyaset hýzla tarihe karýþacak.
Gizli korku bu iþte.