Başkanlık, demokrasimiz için “en noktası”...

Yazıma başlamadan önemli bir tespit ve hatırlatma yapmak istiyorum; bugün tarihi bir adım atılacak ve SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANIMIZ Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de toplayacak...Yüzyıllardır gelişen ve Seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamı ile zirve yapan demokrasi kültürümüz için yeni bir adım...Hayırlı olmasını temenni ediyorum...

Başkanlık kavramını sorgulamaya gelince...

Sevgili dostlarım, bu köşede görmeye aşıltığınız BAŞKANLIK kavramını ne kadar tekrar olursa olsun, bıkmadan her Türk vatandaşı bu gerçeği görene kadar yazacağım...

Bu arada bir not düşmemde yarar var; Orta Doğu’da, Türkiye’de ve coğrafyamız genelinde KAOS planlayıp “istedikleri düzeni” elde edeceklerini düşünenler denklemde çok büyük bir hata yapıyorlar; bu bölgeyi ayakta tutacak MERKEZ olan Türkiye eski Türkiye değil ve en önemlisi olanı anlamlandırıp müdahale edecek birikim ve güce sahip...Londra’ya ve içerideki DERNEK görüntülü “montaj taşeronlarına” selam olsun...

Konuya her zaman yaptığımız gibi; bir tespit ile başlayalım; Türkiye’de özellikle 1982-2003 arasında defalarca yazılıp çizildiği gibi; süreçler çok uzundur, iş yaptırmak, hele hele kamu dinamiklerini harekete geçirmek çok zordur...Türkiye’nin en güçlü koltuğunda oturan Sayın Erdoğan bile bundan şikayet etmiş ve OLİGARŞİK BÜROKRASİ vurgusunu defalarca tekrarlamıştır...

Sevgili dostlar, “BÜROKRATİK” sıkıntı “en dipteki küçük mekanizmalardan” başlar, “en tepedeki halkanın” içine kadar uzanır... İşin kötüsü “hepimiz de” bu gerçeğe alışırız ve yapamadıklarımızı sorgularken şöyle tuhaf bir cümle kurarız: “Burası Türkiye!” Beğenmiyorsun da değiştirmek için “ne yaptın” demezler mi adama!

Sevgili dostlar, Türkiye tarihine dikkatli bakıp, özellikle “yapmak isteyenlerin” nasıl aşağı çekildiğini, hatta “karşıt mekanizmalar” tarafından nasıl etkisizleştirildiğini sorguladığımızda tek bir sonuca varırız; ancakSayın Erdoğan gibi SAVAŞ veren LİDERLER VESAYET DİNAMİKLERİNİ alt ederek iktidar olabilirler...

Çıkarım 1: Türkiye gibi “gelişme sürecinde” hızlı yol alabilecek ve en önemlisi “doğru kararların verilmesi halinde” yeni dünya düzeni içindeki yeri gereği “çok hızlı gelişebilecek” bir ülkede, iyi kurulmuş bir başkanlık sistemi çok iyi sonuçlar verebilir...

Bu noktada soralım: Sakıncaları yok mu? Özellikle sistem iyi kurulmaz ise ‘tek adam’ her şeye hâkim olur ve ‘devlet siyasallaşmaz mı’?...Bu KARA PROPOGANDA özellikle Başkanlık korkusu ile kavrulan YERLEŞİK DÜZEN tarafından yapılsa bile gerçekçi değil. Açık söyleyeyim; iyi kurgulanırsa hiçbir sorun asla olmaz. Başkanlık sistemi “olması gerektiği” gibi dünya standartlarına uygun kurulursa; bakanlar “seçim dinamiklerine bulaşmışlardan” değil, “mesleğinde yol almış profesyonellerden” seçilecek. Bunun anlamı da çok açık: “Siyasi çarka” bulaşmadan sadece bir konuda iyi olduğu için ülkede “o konuda söz sahibi” olma şansı elde edecekler ve ideallerini ülke için hayata geçirebilecekler.

Çıkarım 2: Başkanlık sistemi, “seçilenin” siyaset yapacağı ama özellikle teknik konularda iş yapacakların, “seçilen tarafından seçilmemişlerden”, sadece işi bildikleri için atanacağı bir sistem. “Seçilen” işi bilmeyene “sorumluluk verirse” kaybeden kendisi olacak. Örnek vereyim; bugün Türkiye’de her alanda çok değerli isimler var ama “siyasi mekanizmaya” bulaşmak istemedikleri için Türkiye adına “ortaya çıkmaları” mümkün değil.

Sevgili dostlar, yapacağımız düzenlemenin adı ne olursa olsun, var olan yapının zorluklarını bilerek “yeni adımlar atmamız” ve “iş yapmak isteyenin” önündeki engelleri kaldırmamız gerekli. Bu sadece “tepedekiler için geçerli değil”, her alanda sorumluluk alacak ve adım atacak “insan kaynağına” ihtiyacımız var. Bu ülkede İŞ YAPAN daha fazlasını YAPMAK isteyen bir Başbakan’ın başına neler gelebileceğini, nasıl bir hayasız akına uğrayabileceğini GEZİ olaylarından bugüne yaşayarak gördük...

Sonuç: Türkiye, ivmesini kaybettiği dönemlerden birinde olsaydı, inanın üstünde konuşmaya bile değmezdi. Bugün gerek genel “dünya düzeni” gerekse “tarihi gelişmeler” açısından durum çok farklı. Türkiye “tarihin altın fırsatını” yaşıyor. “Konjonktür” ve değişen dünya, Türkiye’nin “yeni denklem” içinde “ağırlıklı” bir yer edinmesine imkân verebilir ve BU İMKAN hayata geçmeye başladı...Bu yeniden kuruluş döneminde Türkiye, doğru bir SİSTEM kurabilir ve VAROLAN DİNAMİKLERİNİ bir üst sınıfa taşıyabilir daha açık ifadesiyle; doğru kurgulanmış bir başkanlık sistemi kurabilirse, çok kısa zamanda çok hızlı yol alabilir...

Son söz: Türkiye’nin yeni küresel vizyonu “BAŞKAN” ile bütünleştirilebilirse, 100 yıl önce yaptığımız çıkışı yeni bir dalgayla 100 yıl sonra yeniden yakalayabiliriz. 1900’lü yılların başı “Türkiye’nin doğuşu ve kuruluşuydu”, 2000’li yılların başı da “Türkiye’nin dünya düzenine ve sistemine” yerleşmesi ve kök salması olacak... YENİ çağ, “TÜRKİYE YÜZYIL’ı” olacak...SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANIMIZ önderliğinde atılan adımların hayırlı olmasını dileyerek bitiriyorum...