Başkanlık Erdoğan’ın değil Milletin meselesi

Uçum: Yeni anayasa ve başkanlık sistemi ne Cumhurbaşkanı’nın şahsi meselesi, ne önümüzdeki 5-10 yılın meselesi. Bu mesele Türkiye Milletinin ve önümüzdeki yüzyılın meselesi. Türkiye bu demode ve tamir imkanı kalmamış sistemle yola devam edemez.

Mevcut sistemle yola devam etmek imkansız mı? Parlamenter sistemin siyasi krizler ürettiği ve değişim gerektirdiği gerçeği neden yeterince anlaşılamıyor? Türkiye için en iyi demokratik hükümet sistemi başkanlık mı? Parlamenter sistemi kurtarmak mümkün değil mi? Başkanlık otoriterlik midir? Yerli ve milli, Türkiye modeli başkanlıktan kasıt ne? Bu soruları ve daha fazlasını Cumhurbaşkanı Başdanışmanı hukukçu Mehmet Uçum’a sorduk. 25. dönem Kars milletvekili olan Uçum “Yetmez Ama Evet” kampanyası, “Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları” inisiyatifi ve Akiller Heyeti Doğu Anadolu bölgesi üyelerinden.

- Başkanlık tartışmasında en sık tekrarlanan soru; parlamenter sistemin nesi var? Hakikaten Türkiye mevcut sistemle yoluna devam edemez mi?

Türkiye’nin mevcut sistemi, hukuken kriz üretecek bir yapı. 1982 Anayasası’yla tahkim edilmiş bu sistemde, toplum karşıtı devlet ve hukuk düzeni Türkiye toplumunun seçimler yoluyla yaptığı siyasi müdahalesiyle büyük ölçüde deforme edilmiş durumda. Devlet içinde demokratik merkez oluştu ama devlet henüz demokratik bir devlet olmadı.

- Neden olmadı?

Demokratik merkezin başında halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı var. 1 Kasım 2015 tarihinde güçlü çoğunluğa dayalı tek parti hükümeti, devlet içindeki demokratik merkezin bir parçası. Meclis, hükümet partisinin etkileyebildiği ölçüde demokratik pratikler üreterek demokratik merkezin bir yapısı olmaya çalışıyor. Yargıda ise, demokrasi ve adalet inancı güçlü olan yargıç, savcı ve avukatlarla demokratik bir yargı yaklaşımı ortaya konulmaya çalışılıyor. Ancak kapalı devre bürokratik yapılar demokratik iradenin hayata geçirilmesinde güçlük çıkarıyor. Bu anayasal ve yasal çerçeve sürdüğü sürece, bu tasfiye tam olarak gerçekleşemez. En büyük vesayet, mevzuata dayalı vesayettir. 12 Eylül’ün darbeci ve faşist zihniyetinin ürettiği 82 Anayasası’nın kural vesayetidir. Böyle bir sistemde Türkiye’nin yola devam etmesi mümkün değildir.

YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK İÇİÇE

- Yeni anayasa ve başkanlık tartışmaları birlikte yapılıyor ama aslında birbirlerini boğuluyorlar. Dezavantaj mıdır bu, zaruret mi?

Başkanlıktan önce, Türkiye’nin ihtiyacının yeni anayasal sistem olduğunu vurgulamak gerek. Başkanlık ancak yeni anayasal sistemin hükümet biçimi olarak gündeme alınabilir, tartışılabilir. Yeni anayasa ve başkanlık organik bir ilişki içinde, bir bütünlüğe sahip. Ayrıca başkanlık sistemini dışlayan bir anayasa tartışması olamayacağı gibi yeni anayasa tartışması da başkanlık tartışmasına indirgenemez. Çünkü anayasayı tartışmak demek devleti tartışmak demektir. Devleti tartışmak, devletin meclisini, hükümetini, mahkemelerini tartışmak demektir. Hükümeti tartışmak ise başkanlık sistemini tartışmak demektir. Bu bütünlüyü parçalayarak tartışamazsınız. Tartışanlar Türkiye toplumunun, Milletin gündemine ve iradesine aykırı tutum içindedir.

DAKTİLOYLA E-MAİL ATMAK GİBİ BİR ŞEY

- Önce yeni anayasa yani?

Devleti yeniden yapılandırmak için hukuk reformuna yani reformcu anayasaya ve sistem reformuna ihtiyacımız var. Bu demode sistem eskimiş bir daktilo gibi ve biz daktiloyla e-mail atmaya çalışıyoruz.

- Mevcut sistem sorunlu, yeni anayasa ile değişmesi gerekiyor ama bu değişiklik neden başkanlık olsun?

Başkanlık sistemi meselesi Türkiye Toplumunun/Milletin gündemine 2007’de vesayetçi kurumların çıkardığı kriz sebebiyle girdi. Akabinde Millet devreye girerek, Ak Parti’yi güçlü bir çoğunlukla yeniden hükümet yaptı. Genel seçimlerden sonra da önüne gelen cumhurbaşkanını halkın seçmesine ilişkin anayasa değişikliğini yüzde 70’e yaklaşan bir oyla kabul etti. Yani, cumhurbaşkanlığı makamına Millet, referandumla hukuken el koydu. 10 Ağustos 2014 tarihinde de, halk tarafından ilk cumhurbaşkanının seçilmesiyle Millet, cumhurbaşkanlığı makamına fiilen de el koydu.

- Cumhurbaşkanının Meclisin değil de halkın seçmiş olması neyi değiştirdi?

Cumhurbaşkanlığı seçimine katılan adaylar iç ve dış siyasete ilişkin taahhüt ve vaatlerde bulunarak yaklaşımlar geliştirerek aktif cumhurbaşkanlığı yapmaya söz verdiler. Türkiye toplumu, adaylardan kendisine uygun gördüğü Recep Tayyip Erdoğan’ı halkın cumhurbaşkanı olarak cumhurbaşkanlığı makamına gönderdi. 10 Ağustos 2014’ten itibaren Türkiye’nin siyasi güç merkezi, cumhurbaşkanlığı pozisyonuna kaydı. Bugün artık, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve seçilen cumhurbaşkanının aktif olması hususları, üzerinde müzakere edilecek konular olmaktan çıktı. Çünkü halk, sahip olduğu veya ele geçirdiği bir hakkı, demokratik bir ortam içerisinde özgür iradesiyle asla geri vermez ve Millet halkoyuyla seçtiği cumhurbaşkanının sembolik değil, güçlü olmasını ister. Bunu hem 10 Ağustos 2014’te hem de 1 Kasım 2015 seçimine karar veren Cumhurbaşkanı’nın yaklaşımını seçim sonuçlarıyla destekleyerek ortaya koydu. Devlet başkanını ilk kez halk seçti. Halk seçtiği başkan güçlü olsun ister. Çünkü Başkanlık Sistemi millet hükümeti sistemidir. Yani bu sistemde hükümeti halk kurar, halk görevden alır.

10 MADDEDE NEDEN BAŞKANLIK SİSTEMİ?

- Millet hükümeti modeli olarak neden başkanlık? Gerekleri ve imkânlarıyla?

1) Türkiye’nin Osmanlı’dan beri başkanlık geleneği var. Yerelden mahalle muhtarı, belediyeler, il genel meclisleri, kalkınma bölgeleri, idari bölümlemeler başkanlık sistemine yatkın yapıları Anadolu insanının başkanla sorun çözme kültürü söylenebilir.

2) Başkanlık sistemi, Türkiye açısından hem meclisler hem başkanlık konumları bakımından mahalleden merkeze piramit yapılar şeklinde kurulmaya elverişli bir sistemdir.

HÜKÜMETSİZ KALMA KABUSU TARİH OLUR

3) Başkanlık sisteminde halk hem meclisi hem de başkanı doğrudan belirler. Başkanın seçildiği gün hükümet sorunu ortadan kalkar. Koalisyon gibi bir dert olmaz. Başkan ile meclis arasında sorun çıkarsa eş zamanlı seçimle halka gidilirse krizleri de halk doğrudan çözmüş olur. Milli egemenlik her aşamada devreye girer.

4)  TBMM şu an tamamen yürütmenin kontrolünde. Hem yasa çıkarmak hem bütçenin kabulü ve kesin hesap denetimi hem de meclisin hükümeti denetleme yetkileri açısından. Yasama-yürütme arasında kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün değil.

5) Başkanlık sisteminde kural olarak başkanın kanun teklifi verme hakkı olmaz. Meclis, yasama görevinde gerçekten bağımsız hareket etme imkânına sahip olabilir.

6) Başkanlık sisteminde, başkanın bütçenin kabulü ve kesi hesap denetimi üzerinde bir etkisi olmadığı için meclis, hem bütçenin yapımında hem de sonuçlarının denetlenmesinde çok daha güçlü olur ve daha objektif hareket eder.

7) Milletvekilleri bu sistemde güçsüz durumda. Kendilerini seçenlere karşı değil, genel başkana karşı sorumlulukları fazla. Mecliste grup başkanlıklarına bağımlılıkları var. Oysa başkanlık sisteminde hele dar bölge sistemi ve geri çağırma hakkı da olursa milletvekilleri hem daha güçlü hem seçmenle ilişkileri çok daha iç içe olur. Asil-vekil ilişkisi gerçekten devreye girer.

8) Şu an ki sistemde siyasi partiler, daha çok seçim çalışması yapmaya odaklılar. Oysa başkanlık sisteminde, siyasi partiler daha çok toplumun ihtiyaçlarını siyasete dönüştürmenin araçları gibi çalışırlar.

9) Başkanlık sistemi, yerinden yönetim ilkesini parlamenter sisteme göre daha etkili hayata geçirir. Vatandaşın mahallesinden başlayarak merkeze kadar her seviyede rolü artar, etkisi çoğalır.

10) Başkanlık sistemi, üniter yapıda da kurulabilir. Türkiye’nin idari yapısına bakıldığında üniter yapı içinde güçlü yerel bütünleştirici merkez ilkesine göre, başkanlık sistemini oluşturması mümkündür.

ERDOĞAN SAYESİNDE KRİZ ÇIKMIYOR

-  Türkiye’nin 1982’den beri sivil anayasaya ihtiyacı var. 2013’den beri de seçilmişler arasındaki yetki-sorumluluk dengesinin çözülmesi zarureti. Hal böyleyken mesele neden bir “Erdoğan tartışması”na dönüştü?

Türkiye’nin yeni anayasa ve başkanlık meselesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değil, Milletin meselesidir. Milletin gündemidir. Sayın Cumhurbaşkanı bunun kendi kişisel meselesi olmadığını defaatle vurguladı. Yeni anayasa ve başkanlık sistemi meselesi, 5-10 yılın değil yüzyılın konusu. Türkiye yamalı bohçaya dönmüş, dışlayıcı ve baskıcı zihniyetini koruyan bir anayasa ile demode, tamir edilme imkânı dahi kalmamış bir devlet aracıyla yola devam edemez. Bu nedenle, yeni anayasal sistem ve Türkiye’nin gerçekliğine uygun başkanlık hükümet biçimiyle bu yüzyılımızı güvence altına almak zorundayız. Meseleye böyle değil, dar çıkar siyaseti üzerinden bakanlar, cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığını siyaset yapmak zannedenler, konuyu yurtseverlik ve demokrasi üzerinden değil, ülke karşıtlığı zaviyesinden ele alanlar, yeni anayasa ve başkanlık meselesini cumhurbaşkanı üzerinden tartışmaya çalışıyorlar. Ama halkımız, kimin milletin yanında kimin karşısında olduğunu büyük bir irfan ve ferasetle ayırt ediyor ve buna göre de bir tutum alıyor.

Mahalle muhtarı ile devlet başkanı elele

-  Cumhurbaşkanı Erdoğan her hafta Beştepe’de Türkiye’nin dört yanından gelen muhtarlarla buluşuyor. “Muhtar bile olamaz” manşetlerine nazire olamayacağına göre yeni döneme ilişkin bir erken uygulama olarak mı okumalı bunu?

Sayın Cumhurbaşkanı’nın muhtarlar toplantısı, yeni siyaset tarzının, halka dayalı siyasetin ve sosyolojik siyasetin dünya ölçeğinde parlak örneklerinden biridir. Bu ilişki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Milleti’yle kurduğu siyasi ilişkinin bir temsil ilişkisi değil organik bir ilişki olduğunu gösterir. Yani Recep Tayyip Erdoğan temsili değil, organik bir siyasi liderdir. Bunun anlamı, cumhurbaşkanının halkın temsilcisi olması değil, halkın kendisi olmasıdır.

Yerli ve milli, Türkiye modeli ne demek?

-  Ne demek yerli ve milli olmak?

Bu konu Türkiye toplumu olarak oluşturmaya çalıştığımız “Türkiye Milleti” kavramıyla son derece bağlı. Millilik-yerlilik demokrasiyle birlikte Türkiye toplumunun ortak paydaları. Millilik, ülke aidiyetini, tek millet oluşturma iradesini içerir. Yerlilik ise inanç ve yaşam değerlerimizi, sosyal siyasal kültürel ve tarihi dinamikler üzerinden sorun çözmeyi seçmek demek. Bu iki kavram birlikteliği yurtseverliğe işaret eder. Yurtseverlik evrenselle çatışmak değildir. Yurtseverlik ve demokrasi ortak paydası üzerinden evrensel değer ve standartlarla bir sentez oluşturmak, özgün siyasal toplumu hukuki yapıya kavuşturmak bize ait bir modeli oluşturacaktır.

Meclis reformcu anayasayı kabul edecektir

-  Teoriyi konuşuyoruz ama pratikte Meclis aritmetiği imkan vermiyor, muhalefet de istemem diyor. Nasıl olacak?

TBMM Anayasa Mutabakat Komisyonu, parti siyasetleri üzerinden bir tartışmaya boğulursa uzlaşma zor olur. Yine de ortak zeminde müzakere edilmesi olumlu. Anayasa metni üzerinde uzlaşılmasa da TBMM’ye 2016’nın son çeyreğinde yeni anayasa teklifi sunulması beklenebilir. Anayasa sadece teklif edilebilir, hükümet tasarısı şeklinde getirilemez. Meclisin üye tam sayısının üçte birini oluşturan milletvekilleri bu teklifi yapabilir. Oylamaya ilişkin partiler grup kararı alamaz. Oylamalar gizli yapılır. Dolayısıyla, bu meclis sistem reformunu içeren reformcu bir anayasayı kabul edebilir.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ