Baþkanlýk Sistemi: Yeni bir baþlangýç için meþru bir tercih

Kurtuluþ Savaþý’ndan sonra, Ýttihatçýlýðýn B Kadrosu ve ana gövdesi bürokrasi Ankara’da kontrolü aldý. Faþizan bir yapýya geçildi. Siyasal elitler siyasal tasavvurlarýna göre yeni bir toplum yaratma projelerini hayata geçirdiler. Ama baþkanlýk sisteminde, demokratik denetim dýþýnda bir vesayet sisteminin yaþamasý mümkün deðil. Elbette bunu darbeciler iyi biliyor. 

Önce iki not düþmemiz gerekir. Deðerlendirmemizin merkezinde, daha çok modern anayasacýlýk hareketinin ilk ve bugüne kadar da en baþarýlý örneði olan ABD sistemi yer alýyor. AK Parti’nin Anayasa Uzlaþma Komisyonu’na önerdiði modelin haklý olarak eleþtirilebilecek pek çok yönü vardýr. Nitekim Parti yetkilileri de önerilerin revizyon edilebilirliðini beyan etmiþtir.

Ýkincisi: Parlamenter sistem ile baþkanlýk sistemi arasýnda yaptýðýmýz karþýlaþtýrmada dikkate aldýðýmýz husus, hangisinin Türkiye þartlarýna daha uygun, toplumun devlet ile olan iliþkisinde toplumun beklentilerine daha açýk ve yine bölgesel geliþmeler karþýsýnda daha istikrarlý bir siyasal iradenin oluþumuna imkân saðladýðý hususudur. Modellerin artý veya eksileri sadece bu parametreler ekseninde deðerlendirilmektedir. Türkiye’nin baþkanlýk sistemiyle yoluna devam etmesi gerektiðini savunurken, parlamenter sistem ile ülkenin felakete sürükleneceðini elbette iddia etmiyoruz.

Amerikan baþkanlýk sistemi, kuvvetler ayrýlýðý ilkesini hayata geçiren ilk sistemdir. Ortaya çýkýþýnýn temel bir esprisi vardýr. Ýngiltere’ye karþý verilen baðýmsýzlýk savaþý baþarýyla sonuçlandýktan sonra, 13 Koloni temsilcileri bir araya gelip “bundan sonra ne yapacaðýz?” sorusuna cevap aradýlar. Korumak istedikleri, ama bir daha olmasýna izin vermeyecekleri þeyler vardý. Kendi tarihsel-toplumsal geçmiþleri onlar için olumlu bir deneyim iken, Ýngiltere ile yaþadýklarý siyasal sorunlar olumsuz deneyim oldu.

Soylularýn vesayetinden kaçýþ

Avrupa’daki baskýlardan kaçýp kendilerine yeni bir dünya kuran koloni sakinlerinin, kurduklarý bu “Yeni Dünya”da inançlarýný, kültürlerini ve yaþam tarzlarýný serbestçe sürdürebilmeleri gerekiyordu. Bu yüzden “toplumsal süreklilikle birlikte siyasal bir baþlangýç” yapma ve bu baþlangýcý da Ýngiliz hükümet sisteminin olumsuz sonuçlarýndan kurtulma biçiminde yapacaklardý. 18. Yüzyýlýn Ýngiltere’sinde parlamenter sistemin soylular vesayetini meþrulaþtýran bir sistem olduðunu unutmayalým.

Bugünün Türkiye’si çok farklý durumda deðil.

1920’de Anadolu topraklarýnda Dünya Savaþýnýn ardýndan uluslararasý siyasetin aldýðý hal karþýsýnda “ne yapmalýyýz ve bir arada nasýl yaþayacaðýz?” sorusunu sormaya baþlayan bizler, bir yandan toplumsal sürekliliðin ifadesi olarak, herkesin kendi dili, kültürü, inancý ve yaþam tarzýyla özgürce kendi kaderini belirleyebildiði, bu farklýlýklarýyla da siyasal iþleyiþe katýlabildiði bir sistem arzuladýk. I. Meclis ve 1921 Anayasasý bunun bir ifadesiydi. Ancak siyasal model tartýþmasýný Kurtuluþ Savaþý’nýn sonuna býraktýk. Yani toplumsal süreklilik ile birlikte siyasal bir yeni baþlangýç ilkesini esas aldýk. Zira savaþ yalnýzca, baþta Ýngiltere olmak üzere, yabancý güçlere deðil, ayný zamanda Ýttihatçýlýða ve bürokratik hegemonyaya karþý da veriliyordu.

Elitlerin yeni toplum projesi

 Ancak savaþýn kazanýlmasýndan sonra, Ýttihatçýlýðýn B Kadrosu ve ana gövdesini oluþturan bürokrasi Ankara’da kontrolü eline aldý.

I. Meclis bir darbe ile bertaraf edildi. Yerini, adý Meclis olmakla birlikte, yeni egemenlerden oluþan II. Meclis aldý. 1920’de “toplumsal süreklilik-siyasal yeni baþlangýç” ilkesiyle çýkýlan yolda makas deðiþikliði yapýldý, “siyasal süreklilik-toplumsal yeni baþlangýç” ilkesiyle faþizan bir yapýya geçildi. Topluma göre yeni bir siyasal sistem kurulmasý gerekirken, siyasal elitler kendi siyasal tasavvurlarýna göre yeni bir toplum yaratma projelerini hayata geçirdiler.

Elitler bu hedeflerine uygun bir siyasal sistemi 1924 Anayasasý ile hukukileþtirdiler. Kendilerinin pek muhabbet duyduklarý faþizan diktatörlükler dönemi sona erip, çok partili siyasal hayat da arýzalar vermeye baþlayýnca, darbeler yaptýlar ve siyasal sistemi, hâkimiyetlerini devam ettirecek þekilde revize ettiler. 1961 ve 1982 Anayasasý bu revizyon hareketlerinin ifadesiydi.

Ve bunlarýn öngördüðü parlamenter model de, bu revizyonun parçasýydý. Buna göre, hâkimiyet kayýtsýz þartsýz milletin olacak. Bu hâkimiyet sahasýnda milletin iradesi hilafýna bir siyasal sistem inþa edilecek. Bir parlamento oluþturulacak ve içinden bir hükümet çýkacak. Bunlar kamuoyunda siyasetin hâkimi gibi gözükecek, ama etki alanlarý egemenliðin 1/30’undan öteye geçemeyecek. Zira Anayasada egemenliði kullanacak organ sayýsý 30’dan fazla ve parlamento onlardan sadece biri.

Tabula rasa: Yeni beyaz sayfa

Türkiye’de parlamenter sistemin darbeciler tarafýndan tercih edilmesinin nedeni iþte budur. Elbette bu sisteme parlamenter sistem deme imkanýmýz yok.

Ama yürütmenin baþýnýn doðrudan halk tarafýndan seçildiði ve tüm yürütme organlarýna hakim olduðu baþkanlýk sisteminde, demokratik denetim dýþýnda bir vesayet sisteminin yaþamasýnýn mümkün olmadýðýný, elbette darbeciler iyi biliyordu.

Hem demokratik görünüp, hem de tek parti faþizminin tüm unsurlarýný, ideolojisini ve kurumlarýný ayakta tutmak ancak parlamenter sistem maskesiyle mümkün olabilir. Bu yüzden “parlamenter sistem deneyimimiz” söyleminden uzakta durmakta yarar vardýr. Zira bu iddia, vesayet sisteminin daha rafine bir þekilde devamý riskini barýndýrýyor.

Bu sisteme demokratik sistem diyemeyeceðimiz için de, yeni anayasa sürecinde kendimize ilk defa “Nasýl yönetileceðiz” sorusunu soruyoruz. 90 yýllýk gasp edilmiþ irade yeniden görünürlük kazanýyor. Türkiye 90 yýllýk kesintinin ardýndan bugün toplumsal süreklilik içinde yeni bir siyasal baþlangýç yapma aþamasýnda. Bu yüzden geçmiþin siyasal deneyimi bakýmýndan yaklaþýmýmýz “tabula rasa”, yani yeni beyaz sayfa mahiyetinde olmalý. Ýlk defa kendi özgür tercihimizi ortaya koyacaðýz ve ilk defa bununla yaþamayý öðreneceðiz. Millet olarak geçmiþe ait toplumsal, kültürel ve sair hafýzamýzdan yararlanacaðýz, ama 90 yýldýr bu topluma dayatýlan bir siyasal ideolojiyi ve onun sistem tercihlerini esas alýp kendimizi yeniden esir pozisyonuna herhalde düþürmememiz gerekir.

Karanlýk bir geçmiþin siyasal deneyimleri bizim için ancak ne yapmamamýz gerektiðini anlatabilir.