Yakup Köse
Yakup Köse
ykose@stargazete.com
Tüm Yazıları

Başkanlık sistemine giriş

Lacivert Dergisi’nin Ocak nüshasındaki mülâkatta Dr. Mustafa Merter “Nefs Psikolojisi” verdiği yöntemle ne yapmaya çalıştığını anlatmış: “... son 15 senedir bizim değerlerimizden hareket ederek insan psikolojisini anlamaya çalışan bir ekolün inşası için çalışıyorum. Bu niye gerekiyor? Var olan psikoloji ve psikiyatri, zamanımızdaki psikolojik yozlaşmaya mâni olamadı. (...) tıpta enfeksiyonel hastalıklar çok büyük oranlarda artıyor olsa hekimleri, “Nerede yanlış yapıyorsunuz?” diye sorgulardı. Buna rağmen biz insanlığın bu gidişatını durduramıyoruz. (...) var olan ekollerin bu gidişattan sorumlu olduklarından hareket ederek şu soruları da sormamız lâzım: “İnsan nedir?” Siz bize insan şudur, şudur dediniz. Meselâ Batı medeniyeti bilinç dışının keşfiyle 1900’lerin başından itibaren “İnsanın aslı kötü ve kaostur” diyor. Mâdem aslımız kötüyse biz neyi düzelteceğiz? Ne yapmamız gerekir? İnsanın bu durumunu idrak etmemiz gerekir. Hâlbuki biz İslâm ve tasavvufla temas edip bunu anlamaya çalıştığımız zaman Kuran’ı Kerîm’de “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” hakikati ile karşılaştık. Demek ki bütün teorinin daha temel taşlarından bir tanesinde, insana yaklaşımda hata yapılarak, bu hatalar üzerine bir ekol inşa edilmiş.”

Dr. Merter psikolojide, öz değerlerimizden yola çıkarak yeni bir ekol oluşturmaya çalışırken büyük bir dirençle karşılaştığını da şöyle anlatmış: “... Bu direnç, Batı ekollerini benimseyen materyalist paradigmadan geldi. Çünkü psikiyatri camiası o paradigmanın kontrolü altında. İşin içine maneviyat girdiği zaman, çok komik bir şey diyorlar, ‘Siz bunu ampirik olarak kanıtladınız mı, bunun bilimsel temelleri nedir?’ Biz de diyoruz ki: İnsanın aslının kötü olduğuna dair sizin bir kanıtınız var mı?” Mustafa Merter, insana bakıştaki bu hatalı anlayışın tahrif edilmiş Hıristiyanlığa dayandığını da vurguluyor.

Mezkûr mülâkatı okurken aklıma Başkanlık Sistemi hakkında yazılan yazılar ve söylenenler geldi. Yurtdışından sistem ithaline karşı çıkıp “Türk modeli olmalı” diyenler bile teklif ettikleri sistemlerine, Dr. Merter’in insanı yanlış tanıyorlar dediği Batı’dan emsal gösteriyor. Batı’nın dilini, kavramlarını kullanıyor. Hâliyle de ortaya adı “Türk” kendi Batılı sistem taslakları çıkıyor.

Batı’ya karşı kompleksimiz hâlâ sürüyor. Onların diliyle ve tanımlamalarıyla konuşmazsak kaale alınmayacağımızı düşünüyoruz. İşin acı tarafı bizler de Batı’nın diliyle konuşmayanları kaale almıyoruz. “Banal” buluyoruz! Mülâkatı yapan ben olsaydım Dr. Merter’e “Size karşı çıkanlar arasında kendini Müslümanlar olarak tanımlayanların oranı kaçtır” diye sorardım. “Ampirik” olarak biliyorum ki oran yüksek çıkacaktır.

Batı’nın insanı yanlış tanıması ve tanımlaması üzerinden kurulmuş sistemler dünya üzerinde buhranları arttırıyor. Çare olamıyor. Ünlü tarihçi Arnold Toynbee’nin “Batı’nın ruhî hastalığına karşı İslâm’dan yardım isteyebiliriz” dediği günlerdeyiz. Böylesine bir zamanda kendi insanımıza ve dünyaya Batı’nın kavramlarıyla mı hitap edeceğiz, yoksa kendi değerlerimizde var olan kavramlarla mı? Kurtuluş reçetesinin dili (Dil derken, günlük kullandığımız dili kastetmiyorum!) hangi inançtan neşet etmiş dil olacak? Batı’nın dilinin işe yaramadığını aşikâr ki bugün bunları konuşuyoruz. Öyleyse...

Dr. Mustafa Merter’in parçada (Psikoloji alanında) yapmaya çalıştığını Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu bütünde yaptı. Cumartesi günkü yazımda anlatmak istediğim buydu. Bundan ötürü bir köşe yazısı için oldukça uzun sayılacak yukarıdaki iktibası yapma gereği duydum. Batı, tahrif edilmiş ve insanın aslını kötü gören köhnemiş zihniyetten ürettiği sistemlerle insanlığı sömürüyor. Buna karşı koyacak yegane güç İslâm’dır. İnsanlığın kurtuluş reçetesinin İslâm’da olduğunu slogan olarak değil de sistem çapında gösteren Kısakürek ve Mirzabeyoğlu’nun bizlere neyi nasıl teklif ettiğini, inşaallah teker teker ele almaya çalışacağım.