Başkasının umuduysan kendi umudunu güçlü tutacaksın

Türkiye, Türkiye’den büyüktür. Bu büyüklük sadece Osmanlı’nın üç kıtaya uzanan şanlı tarihinden ve gönül bağlarından kaynaklanmaz, aynı zamanda bugünkü Türkiye’nin dünya halklarına ve dünya mazlumlarına umut veren çıkışlar yapmasından,  haksızlıklar karşısında hakikati haykıran bir ahlaki duruş sergilemesinden kaynaklanır. 

Evet, dünya genelinde yaşanan savaşlar, çatışmalar, ölümler, açlık ve kıtlık, sefalet ve cehalet insanın geleceğe dair umudunu bir nebze de olsa kırıyor olabilir. Özellikle İslam dünyasının parçalanmış ve asli kimliğinden uzaklaşmış hallerinin üzüntü verdiği söylenebilir. Ancak Türkiye bütün bu kötü tablo içinde umut veren bir görüntü sergiliyor. 

Son yıllarda karşılaşılan büyük meydan okumalara, saldırılar ve zorluklara rağmen Türkiye eski Türkiye değil. Küresel düzlemde ortaya bir söylem ve duruş koyabilmek çok değerli… 

Günlük zorluklar, anlık sıkıntılar karşısında umudu zayıflatmak sadece kendimize değil bütün insanlığa karşı büyük kötülük yapmak olur. Umudu kırmaya yönelik algı operasyonlarına kesinlikle prim verilmemeli.

Başkalarının umudu olan insanlar kendi umutlarını kaybedemezler. Ahlaki yükümlülük ve ma’şeri sorumluluk sadece kendin için değil başkaları için de yaşamayı, mücadele etmeyi, umutlu olmayı gerektirir.

15 Temmuz gecesinde olduğu gibi ölümcül saldırıları atlatan insanların döviz manipülasyonları gibi dalgalara aldırış etmemeleri gerekir. 

Ülkeye kasteden hain örgütlerin büyük saldırılarını canı pahasına atlatan insanların domates fiyatına kızıp umutsuzluğa savrulmaması gerekir. 

Ekonomik saldırılarla Türkiye’yi dize getiremediler, ne bir kaos ne bir sosyal çöküntü meydana getirebildiler. Ama şimdi kimi ekonomik sıkıntılar üzerinden bir moral bozukluğu, bir umutsuzluk üretmek istiyorlar. Bu oyuna gelmek, kazandığımız bütün mücadeleleri boşa çıkarmak olur.

Umut en değerli sermayelerimizden biridir.

Yaşama aşkı veren, insanı ayakta tutan duygusal inanç umuttur. 

Umudu yitirmek, inancı yitirmektir. 

Umudu yitirmek duygusal çöküştür. 

Umudu yitirmek, hayat aşkını kaybetmektir. 

Umut en büyük zorluklar karşısında direnç sağlar, en büyük badirelerin atlatılmasına yardım eder, en büyük meydan okumaların savuşturulmasına yarar. 

İnanan insan vazgeçmez, teslim olmaz, acziyeti kabullenmez. Umutsuzluk demek olan ye’is, Allah’a karşı yanlış kanaate sahip olmak, bir nevi karşı su-i zanda bulunmak demektir. 

Umudunu kaybeden rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi kontrolü kaybeder, savrulur gider. 

Şehadete yürüyüp hayatından geçen insan umuduna doğru koşar. İki cihan saadetine ulaşma hedefi Allah’ın rahmet ve inayetine çok büyük bir umut ve teslimiyetle inanmak ve güvenmektir. 

Mevlana hazretlerinin dediği gibi, “Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidi bırakma! Akıllı insan bilir ki, ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir.” 

Unutmayalım ki, H. Keller’in dediği gibi, “Yüzümüzü güneşe döndüğümüz zaman, gölgeler hep arkamızda kalır”. 

Umudumuzu kırmaya, morallerimizi bozmaya çalışanlara aldırış etmemek, psikolojik iklimi zehirlemek isteyenlere fırsat vermemek gerekiyor.

Türkiye emin adımlarla büyük hedeflerine doğru yol alıyor. Hem umudumuzu en yüksek seviyede tutacağız, hem de dünya mazlumları gibi başkalarının umudu olmaya devam edeceğiz.