Başörtülü yazarlar vitrin süsü mü?

Bundan yıllar yıllar önce 28 Şubat’ın daha dumanı üstündeyken o zamanki adıyla Vakit bir haber patlatmıştı: “Hürriyet’te neden başörtülü çalıştırılmıyor” diye soruyordu haberinde.

Vakit, sözüm ona Doğan Medya’yı bu soruyla sıkıştırıyordu. Gün aşırı yaptığı haberlerle zaten İslam’ın vicdan dışına taşmış görünür halleriyle, dindar Müslümanlarla ve hassaten başörtülülerle amansız bir mücadele içinde olan Hürriyet’in başörtülü kadın çalıştırmasını beklemiyorduk. Başörtülü kadınlara yalan yanlış haberlerle iftira etmesin tek, buna razıydık.

Vakit’in durumu ise “gülentiyi yol kenarına koymuşlar gelen geçene gülmüş” misaliydi. Ama Vakit’e “peki sen başı açık kadın çalıştırıyor musun” diye soran olmadı. Allah için bir çifte standart değildi Vakit’inki, sadece başı açık değil, başı örtülü kadın da çalıştırmıyordu. Elinden gelse dişi sinek sokmayacaktı kapıdan içeriye. Tek bir kadın yazarı vardı o da yazılarını e-posta ile gönderiyordu.

Vakit başörtülü çalıştırıyor mu?

Hilal Kaplan’ın köşesinde, kendisi de “bir tür 28 Şubat mağduru” olan Mehmet Ali Birand’ın “Koskoca Doğan Medya’da bir tane başörtülü çalışan bile yok... Ne diyorsunuz?” sorusuna, “Ama kanalın bir de markası var. Başörtüsünden zarar görebilir” dediğini okuyunca zihnim olayları birleştiriverdi. Geçen hafta Habervaktim sitesinde yer alan, Hilal Kaplan’la ilgili o akla ziyan “sözde haber” ve Vakit’in yıllar önceki “Hürriyet’te neden başörtülü çalıştırılmıyor” haberi...

Habervaktim’e gerekli cevabı Hilal Kaplan verdi. Muzip bir poz üzerinden bir insanı kitleler önünde küçük düşürmeye çalışmanın ne gazetecilikle, ne insanlıkla, ne Müslümanlıkla bağdaşmadığını da zaten herkes takdir etti. İşin özü şu; kötü söz sahibine aittir.

Başörtüsü ve marka değeri ilişkisine gelince... Hatırlarsınız, Borusan firması, ralli şampiyonu Burcu Çetinkaya ile yaptığı sponsorluk anlaşmasını, Çetinkaya BMW’yi ekranda başörtülü arkadaşı Merve Sena Kılıç’la test edince “imajımız bozuldu” diyerek iptal etmişti. Başörtüsü bu sefer de Borusan ve BMW’nin marka değerine takılmıştı.

Ben de üniversite öğrencisiyken bir saha araştırmasına (henüz başörtüsü yasaklanmamıştı) tarafsızlığa halel gelir gerekçesiyle alınmamıştım. Çünkü ‘normal’ olan başı açık olmaktı, başını örtmek ise ‘anormal’ bir davranış şekliydi. Saha araştırmalarında araştırmacıdan beklenen ‘normal’ olmasıydı, başörtülü olması değil.

‘Bir tane başörtülü alıp koymak’

Mehmet Ali Birand’dan önce aynı soru Ahmet Kekeç ve Şamil Tayyar tarafından Doğan Medya’nın bir numaralı markası Hürriyet’in sabık yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e de sorulmuş, o da “Ben gösteriş olsun diye bir tane başörtülü alıp oraya koymam” demişti.

Bir örnek de iş dünyasından; televizyon yönetmeni Seyhan Sara Koç ile Türkiye’nin bir numaralı zengini Rahmi Koç arasındaki ilginç diyalog: Dünkü yazısında Fadime Özkan da aktarmıştı Seyhan Sara’dan dinlediğimiz bu anekdotu. Rahmi Koç yapacakları bir çekim için kendisini bekleyenler arasında Seyhan’ı görünce “Aaaa! Burada bir sıkmabaş varmış, sen buraya nereden düştün” diye soruyor.

Seyhan ise her zamanki hazır cevaplılığıyla “Beni Tanrı gönderdi” diyor.

Ya bir zamanların kanaat önderleri, onlara ne demeli?

‘En liberal bir aydın’ın başörtülüler için gözden çıkarabileceği yer en fazla belediyeler olabiliyor. Ya devlet dairelerinde başörtüsü, dendiğinde ise kem küm: Ne yani devlet dediğin dingonun ahırı mı?!

Bir zamanlar başörtülülerin Cumhuriyeti yıkacağı vehmediliyordu. Bugün, imaj bozduğu, marka değerini düşürdüğü, köşelerde süs için yazdırıldığı, uzaydan geldiği, yüz verince astar istediği falan düşünülüyor. Rahmi Koç da Mehmet Ali Birand da, Ertuğrul Özkök de, baş tacı ettiğimiz kimi kanaat önderleri de başörtüsü söz konusu olduğunda bir yol almışlar, bunda şüphe yok!

O yolu tarife ise hiç gerek yok!