Başörtüsü ‘ileride... muhtemelen’ Anayasal suç mu olacak?

İstanbul Anadolu Adliyesi’nde zabta geçmiş. Geçen Salı günü. Başörtülü bir avukat, hemcinsi bir yargıç tarafından “ileride anayasal bir suç olması muhtemel” haliyle fişlenmiş...   Aşağıdaki zabıt kararından da anlaşılacağı şekliyle, Yargıç Hanım avukatlara uygulanan yasakların, “muhtemelen” geri geleceğinden o kadar emin ki, samimi bir gayretkeşlikle kaleme aldırmış:

“..... Halen geçerli olan AİHM kararları, Anayasa Mahkemesi kararları, Yargıtay kararlarına aykırı olarak, her ne kadar Danıştay tarafından görülen bir davada talep dışına çıkılarak avukatların duruşmalara türbanlı olarak girebileceğine karar verilmiş ise de avukatların duruşmalarda hakimler ve katiplerle aynı statüde oldukları gerek Danıştay kararlarının gerekse kamusal alanda türbanın serbest bırakılmasına ilişkin yönetmelik değişikliğinin (her ne kadar bu değişiklikler iptal edilinceye kadar geçerli ise de) yasalar anayasa mahkemesi kararlarına anayasanın ilkelerine ve AİHM kararları ile AİHS sözleşmesine aykırı olamayacağından söz konusu yönetmelik ve Danıştay kararı ile ilgili olarak ileride muhtemelen anayasal suç nitelemesi ile bu husus soruşturma konusu muhtemel olduğundan bu durumda mahkememizin ve hakimliğimizin herhangi bir ithama muhatap olmaması için durum sözkonusu avukata anlatıldı...”

Bu yargı insanının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin insanlara yasak koyup kaldırmakla ilgili bir yetkisinin olmadığını bilmemesi feci bir durum. AİHM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay veya Danıştay... Bu yüksek mahkemelerin hiçbirisi “kanun yapma” yetkisine sahip değiller . Önlerine gelen davaları, kanuna uygun olup olmadıkları açısından inceler ve karara bağlarlar. Kanun çıkarma yetkisi Mahkemelerin değildir. Ayrıca kendisi de paranteze alarak ifade etmiş zaten; yasak gerekçesi yönetmelik maddeleri iptal edilmiş ve yönetmelik değiştirilmiştir. Ama olsun... Muhtemelen ileride yasak yükünden kurtulmuş yönetmelik, yeniden değişecek ve yasaklar geri gelecektir nasılsa... İşte yargı insanımızın yaptığı budur: İhtimale binaen, muhtemel bir suç ihdası...

Oysa kafamıza göre potansiyel suç ihdas edemeyiz. Suç, ciddi bir eylemdir ve kanuni tarifi yapılmadan, şekli ve usulü tanımlanmadan, ihtimal hesabı üzerinden hoşnutsuz olduğumuz eylemleri “suç” ilan edemeyiz...

Yargıçlar da insan. Onların da düşünce, inanç ve hayata dair kişisel görüşleri, duruşları vardır. Endişeleri, karamsarlıkları, korkuları olabilir. Ama onlar kişisel kaygılarıyla değil, kanuni tartılarla iş gören, hassasiyetleri normatif ölçütlere uygunluklarıyla temayüz eden kişiler olmak zorundadır. Yargıca güvenmek, hukuka güvenmek neticesi taşıdığından, bakmakta oldukları davalarda kişisel görüşlerini değil, hukuk prensiplerini esas almak zorundadırlar.

Avukatlar, hakimlerle ve katiplerle aynı statüde midir? Hayır. Avukat, memur değildir ve işi savunmaktır. Avukatlık hakkını yasaklamak, iptal etmek, zafiyete düşürmek veya onurunu zedelemekse, aslen savunma hakkına tecavüzdür. Başörtüsü üzerinden kadın avukatlara yaşatılan uzun yasaklı günler, sadece o kişiler hakkında sürdürülmüş bir zulüm ve ayrımcılık değildir esasta... Esasta hakkı gasp edilmiş avukatların temsil ettiği, edeceği binlerce kişinin savunma hakkıdır susturulan, bitirilen ve yasaklanan... Çünkü avukatla müvekkili arasındaki ilişkinin adı “memuriyet” değil, “vekalet”tir. İşte siz! Yıllardır sürdürdüğünüz bu akıl dışı yasaklarla, sadece başörtülü avukatları değil... Savunmanın bizatihi kendisine darbe vurduğunuzu bir türlü fark edemediniz... Hala umudunuz var kürsülerinizin ardından, bir gün yasaklar yeniden gelecek diye. Bir yargıcın yasakların geri geleceğinden bu kadar emin olması da ayrıca umut kırıcı. Biraz dışarı çıksınlar, insan içine karışsınlar, kürsüden görüldüğü gibi akmıyor hayat.

Şu zabıt kararını görünce başörtülü avukata üzülmedim ben. Cehaleti kendisinden menkul kürsü sahiplerine acıdım.