Batý ile gerilimin analizi

Almanya ile kýran kýrana...

Müttefikler dünyasý ile yaþanan gerilimin ikinci büyük ayaðý.

Ýngiltere Brexit sürecinde bir ölçüde Avrupa'dan farklý duruyor gibi ama, oradan gelen ziyaretçilerin konuþmalarýnda yine de “hukuk devleti, özgürlükler rezervi” dikkatten kaçmýyor.

Fransa yeni baþkaný (Macron) ile henüz iletiþim kanallarýný canlý tuttuðumuz bir müttefik, ama onun da Büyükada olayý ile baðlantýlý bir rezervi var.

Ama Almanya ile hani söylenmeyecek her þey karþýlýklý olarak söylenmiþ, yapýlmayacak her þey yapýlmýþ durumda.

Almanya üstelik iþi AB üzerinden yürütmeyi tercih ediyor, iþin içine bir de hani bir bakýma Avrupa kamuoyunu temsil ettiði farz edilebilecek olan Avrupa Parlamentosu eklendiðinde nerede ise tüm Batý, karþýmýzda mevzi almýþ görünüyor.

Batý ülkelerindeki seçimlerde “Türkiye karþýtlýðý”nýn prim yapýyor olmasý da denklemi “Türk-Batý karþýtlýðý” eksenine oturtmuþ bulunuyor. Cumhurbaþkaný Erdoðan da, Almanlarýn son tavýrlarý üzerine gurbetçi Türkleri “Ana akým siyasi partiler”e oy vermemeye çaðýrdý. Gerekçe olarak da bunlarýn “Türkiye düþmaný” olduðunu söyledi. Bunlar Hristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar ve Yeþiller'den oluþuyor. Geriye de sað-sol radikal siyasi çizgiler kalýyor.

Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn gurbetçi Türkleri bir tür “Diaspora” rolüyle bulunduklarý ülkenin seçimlerinde üstelik iktidar partilerine tavýr almaya yöneltmesinin, Almanya'da Dýþiþleri Bakaný Gabriel'in dilinden “Egemen bir ülkeye eþi görülmemiþ saldýrý” biçiminde deðerlendirilip gerilimin týrmandýrýlmasýnýn tercih edilmesi... Merkel'in adeta AB adýna konuþurcasýna, gümrük birliðinin güncellenmeyeceðini açýklamasý... Bunu Baþbakan Yýldýrým'ýn “AB adýna racon kesme” olarak nitelemesi... Yani bir tür soðuk savaþ yaþýyoruz Batýlý müttefiklerimizle...

Bundan sonraki stratejinin belirlenmesi için bu noktaya geliþin tahlil edilmesi gerekiyor.

Bence sorulacak en temel soru þudur:

- Batý'nýn tavrý konjonktürel mi kategorik mi, bizim tavrýmýz konjonktürel mi kategorik mi?

Kategorikten þunu kastediyorum:

Bizde de Batý'da da “Ýslam – Batý karþýtlýðý” diye formüle edilebilecek kadim bir damar vardýr. Zaman içinde buluþulur, ayrýþýlýr, ama bu damarýn derinden derine aktýðý ve belirli tansiyon yükselmelerinde nüksettiði farz edilir. Batý'da da her türlü reel iliþkilere ve “dostluk söylemleri”ne raðmen derinden derine “karþýtlýðýn – düþmanlýðýn” aktýðý kabul edilir, bizde de. Eðer iþ böyle ise dostluk, müttefiklik, stratejik ortaklýk vs. bunlar konjonktürel hale gelmiþ oluyor.

“Konjonktürel gerilim”yaklaþýmý ise aslýnda evet Ýslam'la ve onunla hayati bir birliktelik yaþayan Türkiye ile Batý dünyasý arasýnda derinde bir gerilim zemini varsa da, tarih ve coðrafya bu iki dünyayý zorunlu olarak birbiri ile temasa zorlamýþ, o da barýþý ve iþbirliðini rasyonel bir tavýr olarak empoze etmiþtir. Ýki dünya rasyonaliteden ayrýlmadýkça, barýþçýl bir iliþki oluþur, herhangi bir taraf rasyonaliteden koptukça da gerilimlere savrulunur. Ýþte bu konjonktürün getirdiði durumdur.

Þu son paragrafý okuduðunuzda, reel bir durumu tasvir etmediðimiz kanýsýna varmanýz tabiidir.

Ýki dünyanýn psikolojileri de dostluða deðil, gard almaya yatkýndýr. 

Ama her iki dünyanýn baþ aktörleri hala bile en gergin söylemlerin içine “stratejik tercih” olarak birbirini yoksamaktan yana olmadýklarýný ifade etmektedirler.

Son dönemde söylemlerin ülkelerden ziyade yönetimdeki siyasi kadrolarý hedef almasý, iki dünya arasýnda korunmasý gereken bir alan bulunduðu izlenimi vermektedir. Mesela Türkiye hala AB'yi “stratejik hedef” olarak görürken, diyelim Almanya için Merkel ve ortaklarýný hedef almakta, Almanlar da oklarýný Erdoðan'ýn üzerine yöneltmekteler. 

Ýlginç olan þu ki, Batý dünyasý tek blok olmadýðý gibi, bizim dünyamýz da, hiç istemesek de tek blok deðildir. Diyelim biz Almanya mesafe koyduðunda Ýngiltere ile pencere açmaya çalýþýyoruz, oradakiler de bizimle oynayamadýklarý zaman Mýsýr'la, Suud'la, BAE ile oynuyorlar.

Ýþ girift vesselam. Soðukkanlý analizler kaçýnýlmaz.