Ýsviçre’deki þu berbat nefretli pankart! Türkiye’nin þakaðýna mermi dayanmýþ... Kötülüðün pervasýz hali... Hepimiz bu kadarýna da pes diyoruz, þaþkýnýz. Sanki Avrupa’yý yeni keþfediyoruz. Bizlere insan haklarýnýn, onurunun, özgürlüðün, eþitliðin, kardeþliðin büyük hikayesini anlatan ve hatta asýrlardan beri bizi bu deðerler üzerinden eðiten Avrupa... Bugün Avrupa siyasetinin özeti olan Wilders’in cümleleriyle; "Sizi istemiyoruz" diyor.
Kimi istemiyorlarmýþ?
Müslümanlarý. Avrupalý ve beyaz olsalar bile Ýslam olanlarý. Afrikalýlarý. Asyalýlarý. Türkiye’yi. Türkleri. Cumhurbaþkanýmýz Tayyip Erdoðan’ý. Genelden özele doðru inildikçe bu düþmanlýðýn içinden... O tabancayý kendi alnýmýza dayalý haliyle buluyoruz iþte... Resul Tosun Bey; dünkü yazýsýnda Avrupa’nýn bu paranoyak halini, "ruhsuz, ilkesiz, bencil" olarak nitelemiþ. Deðerler noktasýnda Avrupa'yý artýk ortak payda üretemez halde olmakla analiz etmiþ. Bense biraz daha özcü ifadeyle soruyorum, "Avrupa’nýn ortak insanlýk deðeri olarak ürettiði ne vardý" þeklinde...
Zira Avrupa’nýn da bizim de iktibas yöntemiyle benimseyerek mensubu olduðumuz hukuk geleneðinde, özne olan þahýs Romalý vatandaþtýr. Diðerleriyse "yabancý"dýr. Hukuk Roma için ve Romalý'ya dair olunca, insan tanýmý ve haklarý meselesi de Roma’ya ve Romalý'ya münhasýr olarak tarifini, anlamýný ve icraatýný buldu… Avrupa’nýn hukuk ve deðerler menbaý; vatandaþ/yabancý ayrýmý, çarpýþmasý üzerinden temellendi... Avrupa kendi hakikat dünyasýný, kendi ari ve seçkin tebasý için tanýmladý ve hedefledi. Diðerleri, ötekiler ise en baþýndan beri "yabancý"ydý. Hukuk ve deðerler dýþý yani...
***
Belki büyük bir yenilgi hissiyatý veya büyük bir üzüntü diyebilirim bizim Batý’ya bakarken pýrýldayan gözlerimiz için... Biz onlar gibi olmak istedik. Galip ve beyaz. Özgüveni yüksek ve zevk sahibi. Hýzlý ve hazlý. Akýllý ve öncü. Coþkulu ve kimseye hesap vermez. Konforlu ve meraklý kaþif... Oysa ayaklarýmýzda aðýr nice prangalar vardý. Yabancýlýða has bu prangalarý ören asli gergefse, Ýslam’dý kuþkusuz. Ýslam gergefinde boy atan toplumsal tavýr, kültür, adet, örf... Bir zýrh gibi bizi tam olarak Batýlý olmaya dair engelleyen zemindi.
Avrupa dýþý toplumlara has bu zemin problematiði, sonradan alýnacak önlemlerle ne kadar yatýþabilirdi ki... Hindistan ve uzun sömürge deneyimi üzerinden düþünelim. Veya sömürge geçmiþi olmayan bir ülke olarak Türkiye modernleþmesine göz atalým... Reddedilen medeni miras, ne Hintleri ne de Türkleri yeterince aðartabilmiþtir. Hatta Hintlerin Batý medeniyet dairesine kabulleri bizimkine kýyasla daha kolaydýr. Zira Türkiye, Ýslam’dýr ve Avrupa’nýn yüzyýllardýr "ötekisi" olarak gördüðü Osmanlý’nýn devamýdýr... Yani bizim en Batýcýlarýmýz bile Batý’nýn nazarýnda Ýstanbul’u fetheden Fatih Sultan’ýn devamýdýrlar.
Ve bizim batýcý aydýnlarýmýzý yaralayan bu zemin hadisesi, maalesef Avrupa ile deðerler bazýnda hesaplaþmaktan evvel, niye bir Avrupalý olarak Paris’te ya da Münih’te doðmadým romantizmine kadar saplanmaktadýr. Bu üzüntü halinde haklýlýk payý da yok deðildir. Zira Avrupa hakikati, Avrupa deðerler dünyasý, Avrupa Hukuku dediðimiz þey, seçimlik kabullerle, eðitimle, sözleþmelerle elde edilecek bir durum deðildir. Kökeninde köken vardýr. Irk vardýr. Genetik vardýr.
AB Kriterleri diye diye geldiðimiz bu eþikte gerçek: Þakaklarýmýza dayanan soðuk bir namludan ibarettir ne yazýk ki... Batý ile nasýl hesaplaþacaðýz? Deðerler krizi yaþayan dünyaya, hakikat teklifinde bulunacak mýyýz ve bunu nasýl dile getireceðiz esas sorun budur...