"Türkiye’de ve Ýslam dünyasýnda neler oluyor?” sorusunun cevabýný ben, “Yaþananlar Türkiye’nin Türkiye olma, Ýslam dünyasýnýn Ýslam dünyasý olma mücadelesidir” diye cevaplandýrýyorum.
Bu cümle ayný zamanda “Türkiye’nin Türkiye olmadýðý”, “Ýslam dünyasýnýn da Ýslam dünyasý olmadýðý” anlamlarýný içeriyor.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlý gibi bir cihan devletinin enkazý üzerine kuruldu. Osmanlý’nýn yýkýlýþý sýradan bir olay deðildi. Onunla birlikte koca Ýslam dünyasý enkaz haline geldi ve bu, dünya dengesi için bir vakum oluþturdu. Artýk ondan sonra dünya dengesizlikler süreci içine girdi.
Bugün bile 1 milyar 700 milyonluk Ýslam dünyasýnýn BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasýnda bir temsilcisinin bulunmamasý, 20’nci yüzyýl baþýndaki travmanýn ve oluþan vakumun uzantýsý olarak bir anormalliði sergiliyor. Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn “Dünya 5’ten büyük” isyaný, en temelde Ýslam Dünyasýnýn ve onun en güçlü temsilcisinin denklemde yer almamasýný ifade ediyor.
Bunun yanýnda hemen her Ýslam ülkesinde kendini belirleme sancýsý yaþanýyor. Sovyet hakimiyetinden kurtulmuþ ülkeler de sancýlý, Ortadoðu’da Batý’nýn sömürge statüsünden kurtulmuþ ülkeler de sancýlý.
Türkiye’ye baktýðýmýzda, tek partiden darbelerle kesilen çok partili hayata, jakoben laik sistemden göreceli özgürlükler iklimine geliþ de derin sancýlar ihtiva ediyor. Türkiye ve Ýslam dünyasý olarak kendi kendimiz deðiliz ve olmaya çalýþýyoruz. Bir süreden beri ülkemizi yönetenlerin seslendirdiði “100 yýllýk parantezi kapama” mücadelesi o mücadeledir.
Peki bunu baþarabilecek miyiz?
Bu noktada mücadelenin bayraðýnýn þu anda Cumhurbaþkaný Erdoðan tarafýndan taþýndýðý açýk.
Þöyle bir soru var:
Acaba Osmanlý’dan sonra gelen kadrolar, böyle bir arayýþ içinde oldular mý, yoksa tayin edilen role razý mý oldular?
Genel deðerlendirme þöyledir: Kimse içine sindirmedi ama gücümüz ancak Anadolu’yu kurtaracak kadardý. O kadrolar onu da kaybetme endiþesini taþýdýlar ve Batý’nýn düþmanlýðýna hedef olmaktan kaçýndýlar. Sonraki dönemlerde de, bir yandan o çemberi aþma, bir yandan da tehdide maruz kalmama denklemi gözetildi. Zaman zaman da “Türkiye’nin pistte take-off anýna geldiði görülünce kafasýna vurulduðu” kanaatiyle dertlendiler.
- Ýslam dünyasý Ýslam dünyasý olmalýydý, ama ya o “Ýslam ülkeleri” hala sömürgecilerin kodladýðý rol içinde bulunuyorlarsa...
-Türkiye Türkiye olmalýydý ama ya Türkiye’nin içinden birileri, ülkenin havalanýþ anýnda dýþardan güdümlü darbelerin elemaný haline gelebiliyorsa...
Bunlar var maalesef. Dinden yola çýkan bir grup bile yol kesici olarak kullanýlabilir. Onun için de hesaplý yürümek zorundasýnýz.
Bana göre Ak Parti kadrolarý da yola, içerdeki meþruiyet sýkýntýsýný dýþardaki müsamaha ile dengelemeye çalýþarak çýktý.
Böylece belli bir yol da alýndý. Daha 2002’lerde baþlayan darbe giriþimleri de, kapatma davalarý da böyle aþýldý. AB kriterlerinin Ak Parti’nin önündeki engellerin kaldýrýlmasýnda hiçbir etkisinin bulunmadýðý söylenebilir mi?
Ama Batý ile bu uzlaþmalý yürüyüþ bir noktada farklýlaþtý. AB ile Kýbrýs, peþinden müzakerelerin askýya alýnmasý...
Amerika ile 1 Mart tezkeresinin reddi, Filistin, Ýran’ýn nükleer çalýþmalarý, sonra Arap Baharý ile gelen iktidarlarýn “Siyasal Ýslam” karakteri taþýmasý, Mýsýr’da darbe, Suriye’de “iktidara kim gelecek?” sorusunun cevabýnda farklýlaþma, Kuzey Irak petrolü vs... gibi olaylarla somutlaþan gerilim...
Gelinen nokta ne?
Erdoðan, bu ülkenin etkin Cumhurbaþkaný olarak “Türkiye adýna” diyor ki, bu parantez kapanmalý. Türkiye Türkiye olacak, Ýslam dünyasý Ýslam dünyasý olacak.
Bu coðrafyayý tanzim iradesinde olanlar ise “Türkiye’nin rolünü de, Ýslam dünyasýnýn tanzimini de biz belirleriz” iddiasýný sürdürüyor.
Sonuç: Batý dünyasý ile üst seviyede gerilim.
Birilerimiz endiþeli. Batý ile yaþanan gerilim Türkiye’nin baþýna iþ açmasýn. Yanýmýzda herhangi bir Ýslam ülkesini bulamayabiliriz.
Cumhurbaþkaný Erdoðan ise yüksek güven içinde “Kaderin üstünde bir kader vardýr” diyor. Bu, tevekkülün son merhalesi. Macera deðil. Öncesinde iþin önünün arkasýnýn deðerlendirildiði bir “kuvvet muhasebesi”nin yapýlmýþ olmasý kaçýnýlmaz.