Batıdaki ‘sevdiğimiz ülke’ duruma el koysun mu?

Hasan Cemal’den beklenen yanıt, bir başkasından geldi. O “bir başkası” isim zikretmekten kaçındığı için, ben de isim vermeyeceğim. Meraklısı arayıp bulsun...

Konu şu:

Erdoğan’ın reformsuz (ya da az reformlu) yıllarını çok seven, kendisine “Hasan abi” dedirttiği için de gizliden gizliye böbürlenen Hasan Cemal, neden Erdoğan’ın reformlu yıllarını sevmiyor ve Erdoğan nefretine dayalı yazılar yazıyor?

Erdoğan, son dört yılda köklü değişikliklere imza atmıştı oysa... Tam “Hasan Cemal’lik işler” yapmıştı... Mesela, azınlık vakıflarıyla ilgili çalışma başlamıştı. Mal varlıklarının iadesi yoluna gitmişti. Yüklü miktarlarda (milyar dolarları bulan) ödeme yapmıştı. Darbeye gerekçe teşkil eden ünlü 35. maddeyi kaldırmıştı. Yasaklı şarkı-türküleri özgürlüğüne kavuşturmuştu. “Dil yasağı ayıbına” son vermişti. Çözüm sürecini başlatmıştı. Başörtüsünü özgürleştirmişti. Yerel isimlerin iadesini sağlamıştı. Milyonlarca kitabı hamur olmaktan kurtarmıştı. Nazım’ın vatandaşlığını iade etmişti... (Uzatılabilir...)

Hasan Cemal, neden bu işleri yapmış Erdoğan’ı sevmiyordu da, demokrasi konusunda daha gevşek, hatta daha çekingen tutum alan Erdoğan’a bayılıyordu?

Neden?

Bunun nedenini anlamaya çalışırken, karşıma New York Times’ın makalesi çıktı...

Her bakımdan ilginç bir makaleydi...

Daha doğrusu, fazlasıyla “tanıdık” ifadeler barındırıyordu...

Bir “çakma liberaller manifestosu” gibiydi.

Erdoğan (“olağan hedef” olarak) yerden yere vuruluyordu; demokrasiden ve AB hedefinden sapmakla suçlanıyordu; diktatörlükle, despotlukla itham ediliyordu. Sonra da, Obama’dan “duruma el koyması” isteniyordu.

Işık İçinde yatasıca, İlhan Selçuk da bir zamanlar, ABD Başkanı George W. Bush’u, “Türkiye’nin kaderine el koymaya” çağırıyordu. Selçuk’un gerekçesi daha farklıydı tabii... Laiklik tehdit altındaydı ve bu işi toparlasa toparlasa, Bush toparlardı.

New York Times ise, Türk demokrasisinin geleceğinden kaygılı...

Bu nedenle Erdoğan’ın bir punduna getirip “ayıklanması” (bazı arkadaşların hoşlanacağı ifadeyle söylersek, “tedip edilmesi”) gerektiğini ima ediyor...

Bu ima çabalarına, Türk çakma liberallerinin (Hasan Cemal’lerin, Cengiz Çandar’ların, Şahin Alpay’ların, Mehmet Altan’ların) yazılarında da sıkça rastlıyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.

New York Times’ın “uyarısını” okuyunca, biraz da esprili bir dille şunları yazmıştım: “New York Times’ın içine Hasan Cemal kaçmış. Koç grubu ve TÜSİAD da olsaymış, tam Hasan Cemal makalesi diyecektik...”

 

Ben Hasan Cemal’den beklerken, cevap bir başkasından (bir Zaman gazetesi yazarından) geldi...

Bu uyarılardan (New York Times’ın uyarılarından) ders almalıymışız...

Ders almak yerine, “New York Times’ın içine Hasan Cemal kaçtı” diyormuşuz... “Demokrasiden sapma eleştirilerine bakış açımız” ise (benim bakış açım yani) pek ümit verici değilmiş...

Zaman yazarı başka eleştirilerde de bulunuyor ama bunların bende bir karşılığı yok. Hem kapalı devre hiyerarşik ilişkileri savunacaksın ve kendini “abi hiyerarşisine” göre konumlayacaksın, hem de “demokrasi” diyeceksin...

Bu nedenle karşılığı yok...

Dolayısıyla, ithamlarına ve eleştirilerine cevap vermeyeceğim.

Hasan Cemal’e sorduğum soru, bu arkadaş için de geçerlidir... Hatta, daha çok bu arkadaş ve bu arkadaş gibi düşünenler için geçerlidir:

Siz neden Erdoğan’ın “reformlu yıllarını” sevmiyorsunuz muhterem?

Obama gerçekten de duruma el koymalı mıdır?

Demokrasimiz tedip etmeli midir?