Batý’dan gelen elveriþsiz hava...

Komþuda seçim bitti, bizde tartýþmasý bitmedi. Syriza’nýn seçim zaferinden herkes kendine pay çýkarmaya çalýþýyor. Birkaç yýl sonra da herkes Syriza ile ayný karede görüntü vermeye çalýþacak mý, emin deðilim.

Çünkü, bu zafer her ne kadar “solun yeniden diriliþi” olarak yorumlanýyorsa da bana daha çok çeyrek asýr önceki bol vaatli siyaset dönemini hatýrlatýyor. Ýþsize iþ, köylüye toprak, herkese çift anahtar vs... Ama dikkat ederseniz o vaatler de sahipleri de çoktan siyaset mezarlýðýndaki yerini almýþ durumda.

Krize düþen Syriza’ya sarýldý

Kemer sýkmaktan sýkýlan Yunan halký, Syriza’nýn seçim vaatlerini, “acaba gerçekten yapabilirler mi” diye hiç sorgulamaktan bile korkarak destekledi ve iktidara gönderdi.

Ama Alexis  Çipras ve ekibinin iþi keþke karizma PR’larýyla çözülebilecek kadar kolay olsaydý.

Ýþin özü AB’den koparýlacak mali tavizlerde düðümleniyor ama sanýrým bu biraz zor olacak. Çünkü AB hem oldukça yüksek miktar borcun silinmesine yanaþmayacak, hem de “Bu kaçýncý?” diye soracak. Ayrýca ‘sýrada bekleyen diðer kardeþleri’ de hesaba katacak. Zira bu posta koyma tarzýnýn sonuç verdiði anlaþýlýrsa Ýspanya ve Ýtalya baþta olmak üzere bütün sýkýntýlý AB üyelerinden hýzla yeni ‘Çipras’lar kapýya dayanacaktýr.

Elde var 2 milyar...

Durum böyleyken Yunanistan’ýn yeni patronu koltuða oturur oturmaz özelleþtirmeleri iptal edip, iþten çýkarýlanlarý geri alarak seçmene gülücük daðýtmaya devam ediyor, emekli maaþlarýný arttýrma sözü veriyor. Ama bütün bunlarý hazinede kalan 2 milyar Euro ile yapmasý gerekiyor!

Yunanistan’da baþlayan bu süreç nasýl sonuçlanacak bilinmez ama bu popülist politikanýn bir süre daha prim yapacaðý, diðer bazý Avrupa ülkelerinde de yeni siyasi sonuçlar doðuracaðý anlaþýlýyor. Ekonomik gerçeklerle pek de örtüþmeyen bu gidiþat, Avrupa’da artan radikalleþme eðilimi ile birlikte deðerlendirildiðinde batý cephesinde durumun pek iç açýcý olmadýðý görülüyor.

Bu durum elbette bizi de yakýndan ilgilendiriyor.

Malum, ‘elveriþsiz hava akýmý’ hep Balkanlar’dan gelir...

KAFAMA TAKILANLAR..

Kobani, ne yani...

DEAÞ Kobani’ye saldýrýyor, Türkiye de birileri sokaða fýrlýyor, önüne geleni kýrýp döküyor, insanlarý balkondan atýp üzerine otomobil sürüyor.

Türkiye koridor açýyor, elinden geleni yapýyor. sonunda DEAÞ Kobani’yi terk ediyor. Ama yine Türkiye’de sokaklar karýþýyor, rögar kapaklarý ayaklanýyor, insanlar yaralanýyor.

Ayn El Arap’ý, harabeye çeviren DEAÞ, yüz binlerce Kobanili’yi misafir eden, barýndýran Türkiye.

Durum böyle iken bir de yerli Kürt kardeþlerimizden ikide bir fýþkýran Kobani öfkesi...

Ne yani, DEAÞ’ýn hiç mi suçu yok?..

TÜSÝAD koltuðu sarhoþ mu ediyor?

Artýk pek itibar edilmese de TÜSÝAD’ýn siyaseti dizayn etme tutkusu gelenekseldir. Hatta son dönemde çýtayý yükseltip cumhurbaþkanlýðý makamýný da ilgi alanlarýna dahil ettiler.

Ama ne ilginçtir ki TÜSÝAD’ýn, kendisini ülkenin de patronu zanneden bu fonksiyonunu sembolize eden baþkanlar, o koltuktan kalktýktan sonra birdenbire deðiþiveriyor. Ayýldýktan sonra “Ben ne yaptým?” diye hayýflanan, önceki söylediklerinden utanan kiþiler gibi nedamet getiriyorlar.

Son selef Haluk Dinçer de koltuktayken “Cumhurbaþkaný bizim muhatabýmýz deðil” diyordu, ‘normale’ dönünce yaptýðýndan piþman oldu ve Cumhurbaþkaný Erdoðan’a özür mektubu gönderdi, “Yanlýþ anlaþýldým” dedi.

Ama galiba bu özre pek itibar eden olmadý.

Azmettiricileri açýklarsa belki hafifletici sebep sayýlabilir!..