Batýlýlaþma, sanayileþme ve ulusalcýlýk

Arkama yaslanýp dalgýn dalgýn denize bakýyorum... Geçmiþe dönüyorum önce yavaþ sonra hýzlý hýzlý. Eski bir Ýstanbul akþamýnda karýn soðuk bir yalnýzlýk ürettiði sokaklarda, omuzlarýmýzý dikleþtirip baþýmýzý içe çekerek kaplumbaðadan mülhem, yürüyoruz. Soluklarýmýz kirli beyaz bir kar karanlýðýna duman duman yazýlýyor. Tünel’e ineceðiz, Ýsmet Aðabey’e (Bozdað) uðrarýz belki yolda, Niyazi Berkes’in yeni kitabýndan söz etmiþ Kemal aðabeye (Tahir), o da “Hay Allah hay Allah, ne akýllar bunlar; þeytana pabucu ters giydiren akýllar!” diyesiymiþ. O sýralar Kemal Aðabey, Doðan Avcýoðlu’nun “Türkiye’nin Düzeni”ni almýþ eline. Tam üstüne eðilmiþ sayfalarý yoklarken, Avcýoðlu çaldýrmýþ telefonu, “kitabý nasýl buldunuz?” diye sormak gafletinde bulunmuþ. Kemal Aðabey,“yahu on sayfa okudum on yanlýþ buldum; Tanzimat’ý anlamadan Cumhuriyet’e dalýnýr mý?!” diye kükremiþ ki Avcýoðlu arayýp arayacaðýna bin piþman olmuþ.

Benim kafamda yýlan yýlan dolanýp duran soruysa þu o sýralar: “Neden sanayileþmeyle Batýlýlaþmayý ayný kefeye koymuþuz? Japon’un batýlýlaþma gibi bir sorunu olmuþ mu ulan? Herif ne kimonosunu fýrlatýp atmýþ üstünden, ne samurayýna sövüp saymýþ! Ama dibine kadar sanayileþmiþ! Biz kafayý Batýlýlaþmayla bozmuþuz; özümüzü hepten inkar edersek o saat sanayi devi oluruz sanmýþýz ki, aymazlýðýn böylesi olabilemez!” 

Kaptan yanýmda yürüyor, dayýsýnýn paraþütçü postallarýný aþýrýp ayaðýna geçirmiþ, karlarý hýnçla eziyor ve soluk soluða anlatýyor: “Ulusalcýlýðý da anlayamadýk gitti, batýlýlaþmayla sanayileþmeyi nasýl kafamýza yatýramayýp çorba yaptýysak! Türk, on dokuzuncu yüz yýl sonunda, Osmanlý’nýn içindeki yerini anlýyor, nasýl diðer Osmanlý etnik topluluklarý Ýstanbul’a savaþ açmak pahasýna baðýmsýzlýklarýný istiyorlarsa, Türk de öyle yapacak! Osmanlý Ýmparatorluðunun içinden kendi ulusunu ve devletini çýkaracak. Gel gör ki tam bunu yaptý yapacak derken, batýlýlaþma bataðýna gömülüyor, daha yolun baþýnda sömürgeleþmek tehlikesiyle kucaklaþýyor! Hele de Mustafa Kemal’in kadrosu Ýtalyan Ceza Yasasý’yla, Ýsviçre’nin Medeni Kanunu Code Civil’i dayatýnca baðýmsýzlýk uçup gidiyor pencereden ki yakala yakalayabilirsen!”

“Atilla Ýlhan’dan aparttýn bunu sen!” diyorum ki, zýngadanak duruyor: “Ne apartma ne aþýrma! Onun fikrine katkýda bulunma benimkisi.”

Bunun anlamýný yýllar sonra Paris’in Sacré Coue’ünde, iþsizlikten bunalmýþ Afrika kökenli Müslümanlarýn pineklediði kahvelerde laf çiðnerken anlayacaktým:

“Sömürgeci dediðin, sömürdüðü ülkeyi uygarlaþtýrdýðýný söyler. Önce misyoneri salar atar damarýmýza ki bizi inançlarýmýzdan soðutsun. Kendi kültürüne yirmi dört ayar altýn, bizimkiniyse teneke der; teknolojisini seruma karýþtýrýp damarýmýza boca eder. Sonra da gevrek gevrek sýrýtarak, ‘sallama ulan suratýný! Sana baðýmsýzlýðýný vermedik mi?!’ der.  Hem ekonomik hem de kültürel olarak sonsuza deðin ona baðlandýðýný fark edersin gün gelir. Yani geçmiþini yadsýmýþ, inancýn un-ufak olmuþ, bir uþaðýn efendisine baðlandýðýnca baðlanmýþýn ona. “

Efendim, Tanzimat ve sonrasý, bize batýlýlarýn önerdiði, denetlediði bir batýlýlaþma düzenidir ki, koca imparatorluðu batýrmýþtýr! Çünkü sanayileþmeyi, bilimseli yakalamayý saðlayan deðil engelleyen bir düzendir bu! Gerisi laf salatasýdýr, o kadar!

(Meraklýsýna Not: Niyazi Berkes, Atilla Ýlhan (Hangi Batý) vesaire)