Batı’nın adaleti: Talat Paşa’yı öldür, beraat et!

Berlin’in Charlottenberg semtinde, Hardenberger Sokağında 15 Mart 1921 günü bir cinayet işlendi. Öldürülen İttihatçıların üç paşasından Talat Paşa’ydı. Eşinin daha sonra anlattığına göre, saat onbire doğru Hardenberger Sokağı 4 numaralı evinden tütün ve eldiven almak amacıyla çıkımış, birkaç kez kaldırım değiştirmiş, 17 numaralı evin önünde karşıdan gelen gri paltolu bir genç, Talat Paşanın geçmesine izin verdikten sonra ardından dönüp silahını ateşleyerek tek kurşunla yere sermişti. Caddeden geçenler adamın üzerine çullanıp yere yatırmış. Adam bas bas bağırmaktaymış: “Size n’oluyor! Ben yabancıyım, o da yabancı! Bu iş sizinle ilgili değil!”

Cinayeti işleyen Sogomon Tehliryan 24 yaşında bir öğrenciydi ve cebinden 12 bin  mark çıktı; kendisini sorgulayan cinayet masası müfettişlerinden von Manteuffel’a, Almanya’ya salt Talat Paşa’yı öldürmek için geldiğini söyledi. Ailesinin tehcir sırasında öldüğünü kendisinin bir raslantı sonucunda kurtulduğunu, ta o gün öc almak için yemin ettiğini, Talat Paşa’yı öldürmesi için  Ermeni asıllı bazı vatandaşların kendisine para verdiğini söyledi. Ne kadar ilginçtir, nerdeyse atmış yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti dışişleri görevlilerini öldüren ASALA üyeleri de hemen hemen aynı şeyleri söyleyeceklerdi.

Mahkemede yargıç Tehliryan’a Talat Paşayı öldürüp öldürmediğini sorunca o, “bir insan öldürdüm ama katil değilim.” diyerek pişman olmadığını da vurgulayacaktı. Sanığın tehcir sırasında yaşadıklarını anlatması ve birbiri ardına gösterilen tanıkların ifadeleri sonucunda Tehliryan Davası birdenbire Talat Paşa Davasına dönüşüverdi. Avrupa ve ABD’de yaşayan Ermenilerin  topladığı 426 bin marka tutulan üç ünlü savunma avukatı, ustaca, Tehliryan’ı sanık sandalyesinden alıp yerine son büyük Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa ve İttihatçı zihniyeti oturtuverdi.

Tehliryan mahkemede poliste verdiği ifadeyi hatırlamadığını, Talat Paşa’nın Berlin’de oturduğunu bilmediğini, onu cinayetten beş hafta önce sokakta gördüğünü, her gece annesinin düşlerine girdiğini ve “Talat burada ama sen aldırmıyorsun. Artık benim oğlum değilsin!” dediğini anlattı. Mahkemede tehcir sırasında İzmir’de ordu komutanı olan Alman General Liman von Sanders dinlendi.  Sanders Talat Paşa’nın tehcir emrini verdiğini ancak herhangi bir kişiyi öldürme konusunda tek birşey söylemediğini anlattı; na yazılı ne de sözlü olarak. Tehciri yaşayan birçok tanık konuştu; ölümleri anlattı,anlattı,anlattı...

Karar 12 kişilik halk jürisince açıklandı; Tehliryan berat etti! Ve hemen Berlin’den ayrıldı. Ardından tartışmalar başladı tabi. Yargılanmanın çok kısa sürmesi, tanık seçimi, bunların çok azının dinlenmesi, sanığın polisdeki ifadesiyle mahkemedeki ifadesinin çelişkileri üzerinde durulmaması, olayın arkasında bir örgüt olup olmadığının sorgulanmaması, savcının Tehliryan Almanya’yı terk ettiği için kararı temyiz etmemesi, Alman yargısıyla ilgili kuşkular yarattı.

Bu kararın Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeniyle ilgisi olduğu apaçıktı elbet. Savcılık tehcir olayına Almanyha’nın da bulaştırılabileceği kaygısını 26 Mart 1921 tarihli bir yazısıyla Prusya Adalet Bakanlığına göndermiş, bunun da Almanya’nın itibarını zedeleyeceğini belirtmişti. İstanbul’da yeni hükümeti kuran Ahmed İzzet Paşa Enver, Cemal ve Talat Paşaların iadesini talep etmiş, Berlin Hükümetiyse özellikle, en üst düzey Alman yöneticilerle sıkı dostluklar kuran Talat Paşa’yı iadeye yanaşmamış, Alman kamuoyunun Talat Paşa’yı “Osmanlı’yı çağdaşlaştırmak için uğraşan bir devrimci ve kadim Alman dostu olarak tanıyıp sevdiğini” belirtmişti. Talat Paşa, “sütten çıkma ak kaşık mıydı?” Elbette hayır. Ama tehcir kararının bu kadar çok ölümle sonuçlanmasının da tek sorumlusu değildi. Tehcirle ilgili yargılanabilseydi elbette söyleyeceği birçok şey yakın tarihimize ışık tutacaktı. Onunla ilgili yargılarımızı olumlu ya da daha da olumsuz bir biçimde etkileyecekti; olmadı, ne Almanlar yargıladı ne de Türkiye’ye iade edip yargılanmasına izin verdi. 

Talat Paşa’nın kemikleri İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan getirildi ve 25 Şubat 1943’de görkemli bir askeri törenle Hürriyet-i Ebediye Tepesine gömüldü; törende İsmet İnönü’nün de çelengi vardı.

Tehliryan suikastten sonra Ermeni Ulusal Kahramanı ilan edildi. Adını Soghomon Melkian olarak değiştirdi; 1920 yılında İstanbul’a uğradığında Harutun Mıgırdıçyan adlı Ermeni vatandaşı, iddialara göre, Osmanlı gizli polisine bağlı olduğu ve İstanbul’dan sürülen Ermeni önderlerin adını verdiği gerekçesiyle öldürüp kaçtığı ortaya çıktı.  Yani mahkemedeki o ezik, sinir bunalımları geçiren, annesini düşlerinde gören, sürekli ağlayan Tehliryan aslında profesyonel bir tetikçiydi. Zaten 1956 yılında Erivan’da yapılan 9. Dünya Kongresinde, Ermeni toplumuna karşı suç işleyen 101 kişinin adının ta 1919’da belirlendiğini, bir liste çıkarıldığını bu listeden de payına Talat Paşa’nın düştüğünü açıklayacaktı. Tehliryan 64 yaşında 23 Mayıs 1960’da San Francisco’da öldü, Freseno’daki Ararat Mezarlığına gömüldü.