Batı’nın terörleştirme oyunu

Batı dünyası Mısır’da çok fena bir şekilde yakalandı. ABD, kanlı darbeye ‘darbe’ bile diyemedi. Amerikalılar, Taksim Gezi Parkı’na gösterdikleri kadar bile Mısır’daki darbe için kaygılanmadılar.

Demokrasi katledilirken Avrupa Birliği, Afrika Birliği’nin gösterdiği tepkiyi bile ortaya koyamadı. Ortaya çıkan manzara Batı’nın Ortadoğu’da demokrasiye henüz hazır olmadığı şeklindeydi.

Bundan çok daha kötüsü eldeki ipuçları Batı’nın ve İsrail’in Mısır’daki gelişmelerin tam ortasında yer aldığına, hatta suç ortağı olduklarına işaret ediyor. Irak ve Suriye’den sonra şimdi de Mısır’da sergilenen senaryolar ortada çok pis ve büyük oyunların oynandığını gösteriyor. Bu oyunun adı ‘bağımsız’ hareket eden, kendi başına buyruk görülen İslami hareketlerin suç örgütleri haline getirilmesi, hatta sözde terör örgütleri haline getirilmesidir.

HAMASlaştırma süreci

Filistin’de HAMAS’ın başına gelenler şimdi Mısır’da Müslüman Kardeşler’in başına geliyor. Batı, halkın oyuyla gelen bir hareketi adeta şiddete ve teröre zorluyor. % 52,7 oy almış bir lideri sadece bir yıllık başkanlığının ardından askeri darbe ile devirirseniz ılımlı İslami hareketlere iktidar olabilmek için şiddet dışında yol bırakmamış olursunuz. Yani önce şiddete zorluyorlar, ardından terör ve iç savaş bataklığına itiyorlar.

Batı, İslam dünyasını barışçıl araçlar ile terbiye edemeyeceğini anlamış durumda. Belki de bu nedenle Müslüman grupların birbirlerini kırmalarına izin veriliyor, hatta insanlar bir tür iç savaşa teşvik ediliyor.

Bir yandan mezhep kavgaları kışkırtılıyor, diğer yandan etnik kavgalar. Bir diğer kavga hattı ise dindar-laik kavgaları. Ne yazık ki eğitim düzeyi düşük, gelir dağılımı bozuk, milli şuuru zayıf Müslüman halklar bu oyuna çok kolay bir şekilde geliyor.

Benzeri oyunlar Türkiye üzerinde de oynanıyor. Birkaç yıldır Türk Hükümeti de HAMASlaştırılma, yani marjinalleştirme operasyonları ile zorlanıyor, köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor. Amaç belli, Batı’nın sözünden çıkmayan, daha az bağımsız, söz dinleyen bir ülke yaratmak. Yani Batı’nın ve İsrail’in önünde el pençe divan durulan geçmiş yıllara dönebilmek.

Gezi’de oyuna gelmeyelim

Gezi Parkı’nda uygulanmaya çalışılan senaryo buydu ve bunda kısmen başarı da sağlandı. Kimseyi korkutmak ve paniğe sevk etmek istemem. Ancak, Türkiye ve bölgeye dönük şer gayretler hafife alınabilecek türden değildir. Karşı karşıya olduğumuz tablo iyi okunmalıdır, önlemler sıkı alınmalıdır.

Bu süreçte Batı’ya dönüp “oyunu gördük” deyip, en sert açıklamaları yapmak ve Batı’nın Ortadoğu’daki iki yüzlülüğünü yüzüne çarpmak da çare değildir. Aslında Türkiye’den beklenen de budur, yani sert ve sinirli açıklamalar yapması, uzlaşmaz görünmesi.

Türkiye özenle, kendisi hakkında çizilmek istenen radikal ve konuşulamaz ülke tablosunu bozmalıdır. Gerilimi azaltmalı, yapacaklarını kamuoyu önünde değil, daha çok perde gerisinde yapmalıdır.

Bu noktada hâlâ Taksim’de eylemlerini sürdürenlere de seslenmek gerekir; girdiğiniz yolun demokrasi değil kargaşa ve iç savaş yolu olduğunu anlamanız için Mısır’daki gibi bir askeri darbe mi olmasını bekliyorsunuz. Lenin’in dediği gibi, emperyalizm bir öküzden iki deri çıkarır. Önce hasım saydıklarınızın derisini yüzerler, sonra döner sizinkini. Bunca yıllık darbe ve terör deneyimi bunu size öğretmedi mi?