Dün Ýstanbul’da düzenlenen gayrimenkul sektörü zirvesine konuþmacý olarak katýldým. Evi barký olmayan bir iktisatçý olarak milyon dolarlýk projeleri gerçekleþtiren sektörün patronlarýnýn beni ilgiyle dinlediklerini tahmin ediyorum. ‘Orta sýnýfýn talebinin sönmeye yüz tuttuðu andan itibaren iþte bu gibi adamlara ev satmaya çalýþaðýz, dikkat edelim’ saikiyle oldukça ilgi çektiðimi sanýyorum. Salonda acaba bu sektörde arz fazlasý mý var, biz nereye gidiyoruz endiþesi biraz hakimdi, ben de onlara endiþe edilecek bir durum olmadýðýný, artýk meseleyi yalnýz var olan sýnýrlar içinde düþünmemeleri gerektiðini, misak-ý milli sýnýrlarýný hatta daha ötesini tahayyül etmeleri gerektiðini söyledim.
Halep örneðini verdim; Ortadoðu’da savaþta barýþta bulaþýcýdýr. Savaþ bir yerde baþlayýnca, yaz vakti alev almýþ kuru çalýlar misali hýzla yayýlýr ve önüne geçilmez bir orman yangýnýna dönüþür. Ama barýþýn ucu bir yerde göründümü bu da hýzla yayýlýr, umudun hýzý, umutsuzluðun hýzýndan her zaman fazladýr. Ýnsan önce umut eder, güzel þeyler tahayyül eder, sonra insan olur. Bunun için insan tasarlayandýr. Ortadoðu’nun barýþý Türkiye’de göründü, artýk bu topraklarda durmayacak, hýzla yayýlacak. Filistin barýþý, Suriye barýþý çok yakýn.
Çok güzel bir Osmanlý þehri olan Halep’i Türkiye kökenli firmalar yeniden yapacak þüphesiz ama bundan öte çok hýzlý bir nüfus akýþý baþlayacak bu coðrafyada. Bu da, yerleþik yapýlarý, alýþkanlýklarý, tüketim kalýplarýný hýzla deðiþtirecek. Tabii ki burada ilkönce baþta inþaat gibi geleneksel sektörler öne çýkacak ama bunu daha sonra yüksek teknoloji içeren yeni sektörler takip edecek. Bu açýdan þu an Türkiye’de inþaat, gayrimenkul gibi sürükleyici sektörler ilk önce olmak üzere, hiç bir sektör temsilcisi önümüzdeki on yýlý yalnýz Türkiye sýnýrlarý içinde deðerlendirmesin. Bunu ‘deðerlendirme’ notlarýna ne yazacaklarýný þaþýran ekonomik analiz yapamayýnca da siyasi -subjektif- spekülasyonlarla kaðýt dolduran derecelendirme kuruluþlarýna da öneririm. S&P’nin not artýrýmýna kaynaklýk eden açýklamalarý, magazin yazarlýðýndan siyasi köþe yazarlýðýna torpille terfi etmiþ ‘yazar’ sýnýrlarýnda.
Ancak böyle de yazýnca, yani Türkiye’nin bu süreçte bölgedeki artan ekonomik etkinliðinden bahsedince de, birileri hemen iþin içine ‘yeni osmanlýcýlýk’ gibi kendi uydurduklarý kavramlarý katmaya çalýþýyor. Hatta bu suçlamaya, býrakýn Türkiye’yi, Doðu’nun, önümüzdeki dönem, Batý’yý yetiþip geçeceðini söylediðiniz zaman da, maruz kalýyorsunuz. Oysa Batý’nýn sömürgeciliði inanýn çok ‘özgün’ dür.
Tarihçiler ve hýrsýzlar
Bakýn Britanyalý tarihçi Niall Ferguson, Ýmparatorluk kitabýnda ‘Neden Britanya’ diye sorar ve hemen þu hikayeyi anlatýr: ‘ Henry Morgan adýnda bir Galli, Aralýk 1663’de Nikaragua Gölü’nün kuzeyinde kalan Ýspanyol ileri karakolu Gran Grenada’ya Çarpýcý bir baskýn düzenlemek için Karayiplerin ötesine 800 kilometrelik deniz yolculuðu yaptý. Seferin amacý basitti: Ýspanyol altýný bulup çalmak-tabii varsa baþka taþýnýr mallarý da. Morgan ve adamlarý, Gran Granada’ya vardýklarýnda, Jamaika valisinin Londra’ya ulaþan raporundaki anlatýmla, ‘yaylým ateþ açarak 18 büyük topu devirdiler, (...) direnenleri esir aldýlar, konutlarý, resmi binalarý yaðmaladýlar, tekneleri batýrdýlar’. 17. yüzyýldaki en olaðanüstü kapkaç cümbüþlerinden birinin baþlangýcýydý bu. Britanya Ýmparatorluðu’nun böyle baþladýðýný, denizlerde þiddet ve hýrsýzlýðýn girdabinda ortaya çýktýðýný hiç unutmamak gerekir.’ Ýþte bir Britanyalý tarihçiden Biritanya Ýmparatorluðu’nun baþlangýç hikayesi. (Tabii ki tarihçi olmak böyle bir þeydir, ýrkçý bildirilere imza atarak ancak hiç olursunuz.) Britanya’nýn sömürgeciliði ve daha sonra sanayi devrimiyle doruða çýkan Batý üstünlüðü, gemilerin taþýyacaðý ‘paha da aðýr, yükte hafif’ herþeyi Doðu’dan çalarak baþlamýþtýr. Britanya’nýn sanayi kapitalizmiyle geliþtirdiði altýn standardýna dayanan para sistemi de bu hýrsýzlýða dayanýr. Peki þimdi Doðu’nun Batý’ya yetiþmesi ve yukarýya çýkmasý menkul kýymet hýrsýzlýðý, yaðma, köleleþtirme, savaþ, ýrkçýlýk, katliam üzerine mi oluyor, hayýr; tam aksine... Bugün dünya üretimi Doðu’dan aðýrlýklý olarak yapýlýyor, bununla da kalmýyor dünyanýn yeni teknolojilerini üreten, bunlarý piyasalaþtýran en önemli Ar-Ge merkezleri artýk geliþmekte olan Asya’da. Türkiye, Britanya’nýn bir zamanlar yaptýðý gibi, menkul kýymet, deðerli maden hýrsýzlýðý ve sömürgeci bir yaklaþýmla büyüme iradesi göstermiyor, tam aksine gayrýmenkul hizmeti ve sermaye ihraç ediyoruz. Bunun için gayrýmenkul sektöründen ümitliyim, yeter ki bir stratejisi olsun, spekülatif-vurguncu yapýlarý ayýklayalým ve devlet sosyal-konut projeleriyle piyasayý düzenleyip fiyat balonlarýný önlesin.
Peki Türkiye’nin bu büyüme iradesinde, geliþmekte olan Asya’da olduðu gibi, yüksek teknoloji üretimi, Ar-Ge, inovasyon odaklý üretim neden eksik diyeceksiniz, haklýsýnýz ama en azýndan bunun eksikliðinin farkýna vardýk, bu çok önemli. Týpký az zaman önce barýþýn eksikliðinin farkýna vardýðýmýz gibi.