Türkiye Yazarlar Birliði (TYB) Ýstanbul Þubesi’nce düzenlenen Edebiyat ve Sinema konulu festivalin son gün konuklarýndan biri de Buðday filminin yönetmen Semih Kaplanoðlu idi. Onun konuþmacý olduðu saatte (Cumartesi 18:00) salon týklýk týklým doldu. Ýçerde yer olmadýðý için dýþarýda kalanlar da vardý. Semih Bey kendi sinemasýný anlattý dinleyicilere, sorularý cevapladý. Herkes nefes almadan pür dikkat onu dinlerken, oturum yöneticisi Mahmut Býyýklý, seyircilerden bir istekte bulundu. ‘Buðday’ý (Semih Kaplanoðlu’nun bugünlerde gösterimde olan son filmi) izleyenler el kaldýrabilir mi’ diye sordu. Salonun yarýsý el kaldýrdý. ‘Ýzleyecek olanlar’ diye sorunca de diðer yarýsý el kaldýrdý.
Ýstanbul Edebiyat Festivali’nde‘Onur Ödülü’ verilen Semih Kaplanoðlu ile özel sohbet etme imkaný da bulduk. Kaplanoðlu’nun Buðday’ý Japonya’dan Büyük Ödülle döndü malum. Tokyo Film Festivali’nde, Batman filminin ‘Çift yüz’ü, ABD’li ünlü oyuncusu Tommy Lee Jones da Jüri üyesiydi.
Ödül töreninden sonra Tommy Lee Jones filmden kiþisel olarak cok etkilendiðini söylemiþ Semih Bey’e. Filmin hikayesinin ona Ýncil’i ve Cemil karakterinin de Saint George’u hatýrlattýðýný aktarmýþ. Baþka þeyler de söylemiþ ünlü oyuncu... Film baþladýðýnda teknik düzey olarak bir Amerikan ya da Hollywood filmi izlediði düþüncesine kapýldýðýný, ancak, hikaye geliþtikçe Buðday’ýn, bugün Hollywood’un çekmeye cesaret edemeyeceðini kadar cesur bir film olduðunu anlatmýþ.
Ayrýca kendisinin bir çiftliði varmýþ, filmin deðindiði toprak, tohum gibi konular çok ilgisini çekmiþ. Ayrýlýrken de Semih Bey’e ‘Belki bir gün beraber çalýþýrýz’ demiþ.
Tommy Lee Jones’un Tokyo’daki ödül töreninde filmi anons ederkenki sözleri de ilginç: “Harika bir sinematografi arýyorduk. Ve bu filmin kýssanýn hakikatini anlatýþýndan çok etkilendik. Ayrýca filmin ortak mistik tecrübe yoluyla tüm insanoðlunda var olan idraki ele alýþý da çok etkileyici.’’
Buðday bana kalýrsa, kendi seyircisini yavaþ yavaþ oluþturabilecek bir film. Ancak bunun için AVM sinemalarýna direnebilmesi gerekiyor. Þayet bu olmaz ise de Anadolu’daki kültür merkezleri ne güne duruyor!
Bir þey daha: Semih Kaplanoðlu’nun 2010’da Berlin’de Altýn Ayý ödülü kazanan Bal filmi Almanya’da 150 bin kiþi tarafýndan izlenirken Türkiye’de 30 bin civarýnda seyirci toplamýþtý. Umarým Buðday ayný akýbete uðramaz. Bazen insanýn ‘peki ama bizim sorunumuz ne’ diye kendi sorasý geliyor.
Geçen haftanýn en önemli sanat etkinliði hangisiydi diye sorsanýz tereddüt etmeden, Ýstahbul Edebiyat Festivali derdim. Türkiye Yazarlar Birliði Ýstanbul Þubesi ve ÝBB’nin ortaklaþa düzenlediði festival 6 gün sürdü. Ben bitiþ gününe yetiþebildim. Önceki günlerde olduðu gibi son günde de (Cumartesi) sabah11:00’den akþamýn 18:30’una kadar saat baþý söyleþiler yapýldý ve Mimar Sinan’ýn yadigarý Kýzlaraðasý Medresesi, kapýsý açýk bir dergah gibi, dolup dolup boþaldý.
O ‘dergah’tan hafta boyunca Atilla Dorsay’dan Sefa Önal’a Yýlmaz Atadeniz’den Burçak Evren’e, Yýldýz Ramazanoðlu’ndan Semih Kaplanoðlu’na Ýhsan Kabil’den Nazif Tunç’a onlarca sinemacý, edebiyatçý, gazeteci, yazar geldi geçti.
Her yýl farklý bir tema ile düzenlenen Ýstanbul Edebiyat Festivali’nin bu yýlki konu baþlýðý Edebiyat ve Sinema’ydý. Manþette iki popüler ve önemli konu olunca festivale ilgi de yoðun oldu haliyle. Katýlýmcýlar arasýnda 15-16 yaþlarýndaki gençleri de gördüm, 70’lerindeki delikanlýlarý da… Her yaþtan ve her kesimden insaný kendine çeken söyleþilerde sinema ve edebiyat iliþkisi enine boyuna konuþuldu.
Gördüðüm kadarýyla her kesimden insaný bir araya getiren, buluþturup tanýþtýran, sinerji oluþturan, dolayýsýyla, hem konuþmacýlarý hem de dinleyicileri ziyadesiyle memnun eden, bereketli bir 6 gün yaþandý. Toplantýlara gösterilen alaka ise edebiyatýn ve sinemanýn hayatýmýzda ne kadar önemli bir yere tekabül ettiðinin göstergesi oldu.
Türk sinemasýnýn, duayen olarak anýlmayý hak eden, eleþtirmenlerinden Atilla Dorsay, kendisine kitap imzalatmak isteyen biri baþörtülü diðeri baþý açýk iki arkadaþý karþýsýnda görünce ‘Ne güzel, birbirinin yaþam biçimine saygý duyan iki arkadaþ’ demekten kendini alamadý. Doðrusu, Dorsay’ýn bu sözüne hacet kalmadan, her kesimden insana kucak açan bu etkinliðe raðbetteki ‘çeþitliliði’ ben Türkiye fotoðrafý olarak okuyorum ve bu fotoðrafýn mimarlarýný, baþta TYB Ýstanbul Þubesi baþkaný Mahmut Býyýklý olmak üzere emeði geçen herkesi tebrik ediyorum.
Bir de þu var: TYB yöneticileri, Mimar Sinan ustamýzýn bize emanet ettiði Kýzlaraðasý Medresesi’ni bir ilim yuvasýna dönüþtürdüler. O küçücük mekan, Ýstanbul’un en önemli kültür merkezlerinden biri oldu. Mimar Sinan, kuþkusuz, o medreseyi inþa ederken bugünleri de düþünüyordu. Ýþte geleneðin devamý…