Batsın bu dünya...

Fenerbahçe, Vardar karşısında ilk maçta zaten turu zora sokmuştu. 2-0’lık yenilgiden sonra kendi evinde arkasına seyircinin desteğini almasına rağmen beklenen futbolu sergileyemediği gibi, Sarı-Lacivertliler’in maçı çözecek maymuncuk ayaklara sahip olmadığını bir kez daha gördük.

İlk maçtaki farklı yenilginin karşılığında bu tarz futbol hiçte yeterli gözükmedi. Valbuena bir şeyler yapmaya çalışıyor, çırpınışlar içinde takımına destek vermeye çalışıyor fakat yeterli olmuyor. Aykut Kocaman, Van Persie’yi devamlı parlatmaya çalışıyor. Ben de tenekeyi parlatmaya çalışsam parlatamam arkadaş diye altını çize çize söylüyorum. O emekliye ayrılmış, çok büyük para kazandığı için “Hiçbir yere gitmem oturduğum yerden milyon euroları almaya çalışırım” diyor. Bu futbolcunun Fenerbahçe’ye atmış olduğu kazık da hiç yakışmıyor.
Fenerbahçe’nin gol pozisyonları hep karambolden geldi. Vardar ise ilk maçtaki 2-0’lık avantajını savunma ağırlıklı disiplinli oyuna özen göstererek kontra-ataklarla da pozisyon buldu. Barseghyan’ın iki topu direkten dönerken, Jigauri ile de Vardar golünü bulunca Fenerbahçe maça da son çırpınışlarla da tura havlu atmış oldu.
Fenerbahçe’nin golü, Skrtel’in kafasından sekerek Neustadter’e geldi, onun attığı golle de ümitlenmiş oldu. Ama kısa vadeli ümit sonsuza kadar sürmedi. Gligorov attığgı 2. golle de Fener için söylenecek hiçbir söz kalmadı. Eğer Fener UEFA Avrupa Ligi’nden bu şekilde elenip veda ediyor ise yapılan bu kadar harcamalarla transferler “Anneannemizin Ligi” için mi olacaktır?

Kendi ligimize dönüp bakacak olursak, orada da Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’si hiç iç açıcı skorlar elde edemedi ve leblebi gibi puanlar kaybederek, başta camiasını daha sonra tribündeki 12. kitlesini büyük üzüntüler içine soktu.

Ben de batsın bu dünya diyorum.