Bavulun sahibi kim? Ya Hizmet’in sahibi?

Dershaneler kanun zoruyla kapatılıyor! bahanesiyle başlatılan operasyon hedefine ulaştı mı sizce yoksa o ilk şaşkınlık ve hızlı savruluşun ardından insanların içinde, dışarıda cereyan edenle kıyas kabul etmeyecek denli yangınlı bir çarpışma sürüyor mu hala?

Bence henüz netice netleşmedi.

Sorular da değişmedi:

Şimdiye değin hem Türkiye’de hem dünyanın dört bir yanında eğitim kurumları açan ve en büyük başarısını gidilen ülkenin siyasi hukuki sistemine entegre olmakta gösteren, gerektiğinde deveye hendek atlatmakla kalmayıp bir de iğne deliğinden geçirebilen, temel karakteri pratik ve pragmatist olması olan ve istese dershanelerin dönüşümünü en hızlı ve en başarılı şekilde gerçekleştirebileceğinden kimsenin şüphe duymadığı Cemaat neden bunu değil de Ak Parti Hükümetine “savaş” açmayı seçti?

Karar vericilerin bu “savaş”ı bir yamaçtan yukarıya ağır bir taşı taşımak kadar zor olan çözüm sürecine denk getirmesi tesadüf değilse nedir?

Evet tartışmanın eğitim tartışması olmadığını, evet tarafları birbirine düşürmek isteyenlerin asıl maksadının aynı kümenin elemanları olan AK Parti-Cemaat tabanlarını bir güzel ayrıştırmak; birbirine diş gıcırdatır hale getirmek ve ortak çabalarla elde edilip tüm toplumun hizmetine koşulan kazanımları burunlarından fitil fitil getirerek Türkiye’yi on yıl öncesine döndürmek olduğunu biliyorduk da bu yapının buna bunca müsait olduğunu tahmin ediyor muyduk?

Neye üzülelim?

Her şey bir yana bu büyük ve temkinli camia, içine “sızan” ama ne tabanla ne üst yapıyla alakası olmayıp bilakis Cemaat tabanından insanların adını duyduğunda yüzünü buruşturduğu, Cemaatte temsiliyeti olanlarınsa ısrarla “tanımıyorum kim onlar” diye sorduğu, türedi lakin Cemaat adına konuşur adamların “kim” ve “kimin adamı” olduklarını biliyor mu?

Yapıp ettiklerine mutmain bir kalple “he” diyor mu?

Bilmiyor ve he demiyorsa neden “ben kardeşimi bilirim” demek yerine türedilerin ektiği nefretin peşine bunca kolay düşüyor?

Bütün sistemini “dersler”, “siyasi” hazırlığını müntesiplerinin gönül eğitimi üzerine kuran bir “toplumsal hareket”, zaten ekstra duyarlı olunan, sık sık vurgu yapılan “fitneye fesada” karşı neden bilginin ve ferasetin, aklın ve kalbin zırhına sığınmıyor da goygoyculardan medet umuyor?

Daha önce CHP ve MHP içinde şantajla siyaset dizaynında kullanılan ve işe yaradığı da görülen gizli çekim kasetlerin benzerlerinin operasyonel köşelerde dile getirilmesi kimseyi şaşırtmaz. Ama Hükümet-Cemaat “savaşında” mühimmat olarak kullanılmak üzere temin edilmiş başka kasetlerin varlığının Ekrem Dumanlı gibi yüksek temsil kabiliyeti ve itibarı olan bir ismin yazısında bahis konusu edilmesi nedendir? Ya Hocaefendi’nin “bahsetmek istemezdim ama” diye vurguladıktan sonra “alufte” (hayat kadını) gibi kelimelerle bir bilinmeyeni haber ettiği o olay, o ima... Neye yormalı?

Bu cümleleri bu ağızlardan duymaktan daha yakıcı ve daha sarsıcı bir ceza var mıdır ki Camia için de?

Birkaç ‘karanlık adam’

Kimliği belirsiz kişilerin yapıp ettiklerinin hiç önemi yok. Zaten işleri bu. İlk kez icra ediyor da değiller. Daha önce de farklı toplum kesimleri arasına nifak tohumları ekmiş, insanların birbirlerinden nefret etmesini istemişlerdi. Oldu da ne yazık. Türkiye bugün toplumsal gerilimden toplumsal gerilime koşuyorsa sinir uçları bu kadar açık olduğu, her ideolojiden seviyesiz ve karanlık tipler hassasiyet noktalarıyla bu kadar kolay oynayabildiği yani toplum kesimleri buna müsait olduğu içindir.

Oysa ölçü basittir: Suç ve suçlu ile o suçlunun içinden çıktığı siyasi ekonomik ideolojik toplumsal kesimi birbirinden ayırt etmek ve sakın ha özdeşleştirip geniş bir kesimi rencide etmemek gerekir.

Ama nihayetinde mesele “kötü adamlar”ın değil sizin ne yaptığınızda biter. Bu fitne tuzağına düşecek misiniz? Bavulun sahibinin sizin aklınızla, hafızanızla alay etmesine, duygularınızla oynamasına izin verecek misiniz? Hizmet’i dağıtıp emeklerinizi zayi etmesine göz yumacak mısınız yummayacak mısınız?