Ne güzel “kapalı grup toplantısı...” Müstafi genel başkan konuşacak diye bütün basın mensupları dışarı çıkarılacak, Antalya milletvekili Yıldıray Sapan elinde kamerası, “gizlilik” kararına rağmen, bütün konuşmaları kaydedip basına servis yapacak.
Basın da, sağını solunu didikleyerek, kamuoyunu mesaj bombardımanına tabi tutacak.
Şahane, değil mi?
Müstafi genel başkan da (yani Deniz Baykal), esas başkan İngiltere’de bulunduğu için, bütün parti grubuna seslenme “şansına” ererek, birkaç saatliğine de olsa, genel başkanlık keyfi sürecek.
Hakikaten şahane...
Bilmiyorum ki Kemal Kılıçdaroğlu, “genel başkan” muamelesi çekilen Baykal’ı kendi koltuğu için “tehlike” görecek mi?
Partinin iç işi... Karışmayalım.
Fakat Baykal’ın söylediklerini de şöyle hayırlısıyla bir masaya yatıralım.
Bakalım, ayrı kaldığı dönem içinde ne kadar değişmiş, ne kadar tekâmül etmiş, “hakikate” ne kadar yaklaşmış?
Bakıyoruz ve CHP cenahında, özelde Baykal’da hiçbir şeyin değişmediğini, bilakis “geriye gidildiğini” görüyoruz ve üzülüyoruz.
Detaya girmeden önce, bir hususu paylaşmam gerekiyor.
Baykal, bu köşenin sadık okurlarından biridir.
Söylemesi ayıptır, ayrı kaldığı dönem içinde, aramızda gıyabi bir dostluk da oluşmuştur... Üçüncü kişiler aracılığıyla selam yollamalar, telefonda yarenlik etmeler, karşılıklı yemek sözü verip bir türlü tutamamalar, hususi konularda mesajlaşmalar...
Dolayısıyla, itirazlarımın bir “dost uyarısı” olduğunu bilir ve takdir eder.
Peki, ne söylemiş Baykal kapalı grup toplantısında?
Laikliğin gericilik olmadığını, yeni anayasa süreciyle ulus devletin hedef alındığını, CHP’nin demokrasi sicilinin pırıl pırıl olduğunu, “Ordu eşittir CHP” formülünü hep reddettiklerini, CHP’nin tüm darbelere karşı çıkan tek parti ve asıl mağdur olduğunu, inanç özgürlüğünü savunduklarını, “aman ha parti içi birliği bozmamaları” gerektiğini... Vs.
Ek olarak da, İmralı sürecini desteklediklerini söylemiş.
Söylediklerinin tümünü masaya yatırma imkânımız yok.
Keşke davetimize icabet etse de, bütün bu konuları Ülke TV’de enine boyuna konuşabilsek.
Konuşmasının tamamına izleyemedim (okuyamadım) ama sunduğu bazı başlıklara itirazım var.
BİR: CHP, tarihinde, hiçbir zaman inanç özgürlüğüne saygılı olmamıştır. Kendilerini düzeltmeye çalışıyorlar. Mesafe kat ettiklerdi de söylenebilir ama laikliği fetişleştirmekten vazgeçmedikleri sürece, kâmil bir noktaya erişemeyecekler.
İKİ: “CHP’nin tüm darbelere karşı çıkan tek parti olduğu” iddiası külliyen yalandır... CHP 27 Mayıs darbesini desteklemiştir. Bu darbeden iktidar bile çıkarmıştır. İsmet Paşa’nın “Şartlar olgunlaşırsa darbe meşrudur” sözünü bilmeyene kız bile vermiyorlar bu ülkede. Çok partili parlamenter sistemi “karşı devrim” olarak niteleyen çok sayıda CHP’li bulunduğu gibi, Baykal’ın kendisi de, “Ordu sivil toplum örgütü gibi çalışmıştır” diyerek 28 Şubat darbesine destek vermiştir.
ÜÇ: CHP’nin demokrasi sicili pırıl pırıl değildir. Bunu Baykal’ın inanarak söylediğini düşünmüyorum.
DÖRT: Yeni anayasa sürecinin ulus devleti hedef aldığını söyleyen Baykal, memleketin en namlı siyaset bilimcilerinden biridir. Ama “ulus devlet” kavramlaştırmasının “modern zamanların” bir icadı ait olduğunu ve “milli bütünlüğümüz” açısından bir dizi tehlikeyi barındırdığını ne yazık ki bilmiyor.
BEŞ: Baykal, aynı konuşmasında, “Orduyu da, devleti de kuran CHP’dir” buyurmuş ki, bunu hem ayıpladım, hem yadırgadım. Koskoca Deniz Baykal, bilakis, CHP’nin devlet tarafından kurulduğunu bilmeyecekse, kiminle ne konuşacağız?
Naçizane tavsiyemdir: Baykal biraz “Nutuk” okusun.