Bayrak ve barýþ

Diyarbakýr’daki askeri üssün gönderine çekili olan Türk bayraðýnýn indirilmesi, kuþkusuz tüm millete yönelik çirkin bir hakarettir. Ben de kýnýyor, tel’in ediyorum. 

Dahasý, ilgili kanuna göre, Türk bayraðýna bu þekilde hakaret etmek suçtur. Dolayýsýyla bu suçu iþleyen maskeli militan ve onu destekleyenler yargý önüne çýkarýlmalý, kanunda belirtilen þekilde cezalandýrýlmalýdýr. 

Ancak, söz konusu militanýn oracýkta “alnýnýn ortasýndan vurulmasý” gerektiði görüþü de doðru mudur?

Ben öyle düþünmüyorum. Aksine, Genelkurmay’ýn kan dökmekten kaçýnan tutumunu, dahasý bayraðý indiren militanýn “çocuk yaþta” olduðuna dikkat çeken açýklamasýný da saðduyulu buluyorum.  

Bir savaþ halinde karþý ordunun gelip de askeri hakimiyet ifade etmek için bayraðýmýzý indirmesini tartýþmýyoruz çünkü. Çocuk yaþtaki bir militanýn ideolojik taþkýnlýðýný tartýþýyoruz.

Askeri deðil, adli bir mesele yani bu.

Dahasý sosyolojik bir mesele ki, hem Türkiye’nin ülke bütünlüðü, hem de “barýþ süreci”nin geleceði açýsýndan üzerinde düþünmeyi gerektiriyor.

Sosyolojik mesele þu: Kýsmen kendi dinamikleriyle, kýsmen devletin baský ve zulümleriyle geliþen Kürt milliyetçiliði, Kürt vatandaþlarýmýzýn bir bölümünde Türkler’den ayrý bir “ulus” olduklarý fikrini, hissiyatýný geliþtirmiþ durumda.

Onun için, ay-yýldýza baktýðýmýzda “bizim bayraðýmýz” diyoruz biz. Öbür tarafta ise “onlarýn bayraðý” diyenler çýkabiliyor.

Bayrak olayý üzerine Abdullah Öcalan’dan gelen yatýþtýrýcý mesaj dahi (“provokasyon”u kýnamasý açýsýndan yapýcý olsa da) bir açýdan düþündürücü. Þöyle diyor Öcalan:

Bizim hiçbir ulusun ulusal deðer ve simgelerine karþý olumsuz ve rencide edici bir yaklaþýmýmýz olmamýþtýr, olamaz.”

Peki ama ayný “ulusal deðer ve simgeler” Kürtlere de ait mi?

Buna “hayýr” diyenlere, “hain, satýlmýþ, kaný bozuk” diye kýzmanýn mânâsý yok. Bir duygu durumudur bu. Zorla, öfkeyle, tehditle saðlanamaz. Ama Türkiye’nin ve Kürtlerin sonunda nereye varacaðýný kestirmek açýsýndan düþündürücüdür.

Esasen Kürt milliyetçileri tarihi bir karar vermelidirler: “Çok renkli tek bir millet” içinde kalmak mýdýr hedefleri? Yoksa apayrý bir millet olmak mý?

Eðer hedef ilki ise Leyla Zana’nýn altý yýl önceki bir baþka bayrak vak’asýnda dediðini demelidirler bugün: “O bayrak bizim de bayraðýmýz.”

Ki, çözüm süreciyle hedeflediklerinin, uzun vadeli bir ayrýþma deðil, çoðulculuk içinde bütünleþme olduðunu bilelim.

Türk tarafýna gelince...

Hükümet, biraz pederþahi yöntemlerle de olsa, zor bir süreci kararlýlýkla sürdürmeye çalýþýyor. Baþbakan Erdoðan, haliyle, hem Türk milliyetçisi hassasiyetleri karþýlamak, hem de arabayý devirmemek, barýþý korumak istiyor.

Bence, bazý taktiksel hatalar yapýyor olsa da, bu süreçte hükümet haklýdýr. Doðru niyette ve doðru yoldadýr. Hükümete baþka sebeplerden kýzgýn olanlarýn dahi bu hayati meseleyi ayýrmasý, barýþa destekçi olmasý gerekir.

Buna mukabil, hükümetin de sürece yönelen her eleþtiriyi ve kaygýyý kötü niyete, “kan isteðine” yormamasý gerekir.

Temel problem, PKK’nýn, Güneydoðu’da kendi totaliter idaresi altýnda bir “otonomi” kurmak istemesidir. Bu yüzden, ateþkes bir türlü silah býrakmaya dönüþmüyor. Daðdan iniþ bir yana, küçük çocuklardan daða militan devþiriliyor.

PKK’nýn bu þiddet ve mutlak iktidar tutkusunu görmeyen, tek suçu hala “faþist TC”de bulan solcu “demokratlar” ise, kendi tabirleriyle “aymazlýk” göstermeye devam ediyor.  

NOT: Bir zamandýr tükenmiþ olan “Kürt Sorununu Yeniden Düþünmek” kitabýmýn geniþletilmiþ yeni baskýsý yayýnlandý. Ýlgilenenler, kitapçýlarda bulabilir.