Bayram dedikodusu

Bayram sabahı böyle bir yazıyla karşınıza çıktığım için “peşinen” özür dilerim. Beni bu yazıya, Mehmet Bekaroğlu’nun internet ortamında yaydığı bir dedikodu icbar etti.

Bayramınızı kutladıktan sonra, sizi şöyle alalım ve “hasar tespit raporu” niyetine de okunabilecek naçiz satırlarla baş başa bırakalım.

BİR:

Bir ağzı bozuk adam (bu adam ünlü sol teorisyen Ömer Laçiner oluyor), Kabataş olayıyla ilgili yazıma, kendisinden beklenmeyecek biçimde ayıp bir karşılık verdi.

Meraka ve tecessüse ilişkin söylediklerimi yok sayarak, “edepsiz, terbiyesiz, yandaş, ahlaksız, birilerinden aferin alan adam” şeklinde, yanında ayıp sözcüğünün de hafif kalacağı “terbiyesizce”laflar etti.

Bu cürmü iki kere işledi: Önce mail yazarak küfretti, sonra aynı küfürleri t24’teki köşesinde tekrarladı...

İKİ:

Şunu anladım:

Bay Laçiner, “tecessüs”ün kötü bir şey olduğu fikrinden uzak bir adam.

Bir hanımefendi bir beyanda bulunuyorsa, iki tutumdan birini takınırız:

İnanırız ya da inanmayız.

Bay Laçiner hem “inanmamayı” seçti, hem de “Görüntü yoksa Kabataş olayı yalandır” demeye getiren bozuk Türkçeli uzun bir yazı yazdı.

Daha kötüsü şu:

Bir “algıla(t)ma politikasından” yakınan Bay Laçiner, tecessüsünü ayıpladığım yazımdan sonra kurnazca bir adım attı ve “Görüntü olduğuna inanmıyorum” düşüncesini, “Varsa failler yakalansın, yazık mağdureye” şeklinde algıla(t)maya çalıştı. (Buna “kıvırtmak” tabir ediyorlar ama ben öyle demeyeceğim.)

ÜÇ:

İki kişi arasında bir tartışma yaşanıyorsa, üçüncüye ne düşer?

Tartışmaya (bu konuda bir fikri varsa) katkıda bulunması... Değil mi?

Mehmet Bekaroğlu hocamız “üçüncü” kimliğiyle ortalara fırladı ve Bay Laçiner’in küfür ve hakaretlerle “zenginleştirilmiş” yazısını “takipçileriyle” paylaştı.

Maksadı, tartışmaya katkıda bulunmak olsaydı, kendi düşünceleriyle birlikte, benim iddialarıma ve karşı yazılarıma da yer verirdi. (En azından yazıların linkini paylaşırdı.)

Bekaroğlu bunu yapmadı.

Bay Laçiner’in küfürlerine “mikrofonluk” etti...

Demek ki, bunlar Bekaroğlu’nun da paylaştığı ve “içini serinlettiği” küfürlerdi... Dahası, hakarete uğrayan kişiyle bir meselesi vardı.

DÖRT:

Bu kısım doğrudan Bekaroğlu’na yazılmıştır:

Mehmet Bey:

Benimle nasıl bir sorununuz var, bilmiyorum.

Bir alışverişçimiz olmadı. Birlikte çalışmadık. Seyahate çıkmadık. Sadece, ortak dostlarla (Nuray Mert, Ahmet Hakan vs...) bir iki kez bir araya geldik ve sanırım karşılıklı “olumlu”izlenimlerle ayrıldık.

Fakat siz ne çok doluymuşsunuz beyefendi...

Sizi ne çok doldurmuşlar...

Hakkımda “biriktirdiğiz” öfkenin nedenini anlamaya çalışıyorum.

Bir neden bulamıyorum.

Bir tarihte bana büyük bir yanlış yapmıştınız. Üzerinde durmadığım, yok saydığım bir yanlış... Önceki gün tafsilatını bu köşede yazdım. Neyin sizi bu yanlışa (bu “ikiyüzlü” tavra) icbar ettiğini de bilmiyorum.

Buyurmuşsunuz ki, “Geçen gün bir dosttan Kekeç’in nasıl gazeteci-yazar olduğunu, Yeni Şafak’a nasıl girdiğini öğrendim...”

Nasıl gazeteci-yazar olmuşum Mehmet Bey? Yeni Şafak’a nasıl girmişim? Anlatır mısınız?

Bende (yazar oluşumda) ne gibi “aykırılıklar”tespit etmiş o dostunuz?

Siz ne gibi “aykırılıklar” tespit ettiniz?

Dedikodu yapmayı, bel altı vurmayı bırakın. Gördüğünüz, tanık olduğunuz bir şey varsa açıklayın. İçinizde zerre delikanlılık varsa, bunu yaparsınız.

Bilmek istersiniz diye yazıyorum:

İki kesimin gazetelerinde de çalıştım. Pikajörlükten montajcılığa, sayfa sekreterliğinden editörlüğe, muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine, neredeyse bütün departmanlarda çalıştım, ter döktüm, emek sarf ettim. Amelelik de yaptım Mehmet Bey... Seçkin, zengin ve rejim tarafından kutsanmış bir aileden gelmiyorum.

Yeni Şafak’a nasıl girdiğimi de, size “dedikodu” taşıyan dostlarınıza değil, o sırada gazetede sorumluluk mevkiinde bulunan Hüseyin Besli, Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu, Levent Gültekin, Kazım Albayrak ve Yusuf Ziya Cömert’e sorun.

1979 yılından başlayarak, nerelerde yazdığım, hangi edebiyat ortamlarında bulunduğum, hangi kitaplara imza attığım internet ortamında kayıtlıdır.

Siz teşkilatçılık oynarken ben yazı yazıyordum...

Bu “açıklamalar” sizi kesmediyse, gerekli bilgiyi İhsan Işık’ın “Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi”nden bulabilirsiniz.

BEŞ:

Ben hep bir “hatır”dan baktım Mehmet Bey...

Ne düşündüğünüz, nerelerde siyaset yaptığınız, hangi siyasal pozisyonu temellük ettiğiniz bende sorun teşkil etmedi ve bu “hatır”a halel getirmedi.

Bizim “Bekaroğlu hocamız”dınız...

Uzaktaki dostumuzdunuz...

Meğer içinizde başka duygular, başka dürtüler, başka hesaplar varmış.

Bu vesileyle öğrenmiş oldum...

Bunlar sizin sorunlarınız.

Dolayısıyla, benim yapabileceğim bir şey yok.