Bayram, yaþama sevinci ve ölüm…

Montaigne, eski Mýsýrlýlarýn bayramlarda ölümü hatýrlatmak için kuru bir iskelet getirme alýþkanlýðýndan bahseder. Bizim kültürümüzde de mezarlýk ziyareti ve vefat eden yakýnlarýmýzý anmak bayramlarýn temel rükünlerinden biri haline gelmiþtir. Gerçekten de ölümü hatýrlama ve hatýrlatma tüm zamanlarýn deðiþmeyen gerçeði ve en sarsýcý uyarýsýdýr. 

Bayramlar sevdiðimiz dostlarla kucaklaþma fýrsatý olduðu gibi, hayatýný kaybeden sevdiklerimizi anmak için de bir vesiledir. Bu yüzden bayramlar yaþama sevinci ve mutluluk verdiði gibi, bir hasret ve kavuþma özlemini de hatýra getirir. 

Gazali’nin aktardýðýna göre hikmet ehlinden birisine ‘Hangi þey daha yakýndýr’ diye sorulduðunda ‘ecel’, ‘Hangi þey daha uzaktýr’ diye sorulduðunda da ‘emel’ diye cevap verir. Evet, ecel yakýn emel uzaktýr.

Kendisi de filozof kral olarak nitelendirilebilecek olan Stoacýlýk okulunun önde gelen isimlerinden Marcus Aurelius ölüm felsefesiyle ilgili bilge sözler söyler. 

“Kimi þeyler doðma, kimileriyse ölme telaþýnda” diyen Aurelius büyük komutanlarýn, krallarýn, filozoflarýn, âlimlerin ve zalimlerin nasýl dünyadan göçüp gittiðini þöyle anlatýr: 

“Hippokrates birçok hastalýðý iyileþtirdikten sonra kendisi de hastalanýp öldü. Kalde’li yýldýzbilimciler birçok kiþinin ölümüyle ilgili kehanette bulundular sonra onlar da yazgýdan kaçamadýlar. Büyük Ýskender, Pompeius ve Sezar birçok kenti yerle bir ettiler, on binlerce atlý ve yayayý savaþ alanýnda kýlýçtan geçirdiler, ama gün geldi onlar da býrakýp gittiler yaþamý.” 

Ýnsan ölümü kendisinden uzak görür, hiç ölmeyecekmiþ gibi hayaller peþinde koþar. Aslýnda Allah’ýn insanýn fýtratýna yerleþtirdiði ‘gaflet’ büyük acýlarý ve ölümleri görmemize raðmen hayata tutunmamýza sebep olan bir nimettir. Ama ayný zamanda insaný içine çekip yutabilecek bir bataklýktýr.

Gaflet ölümlere dayanmamýzý ve yaþama tutunmamýzý saðlar, ölüm ise gafletten sýyrýlýp asli amacýmýza tutunmamýza yardýmcý olur.

Aslýnda elimizde olan sadece bir ‘an’dýr. 

Heraklitos’un akan ýrmak metaforu, Bediüzzaman’ýn “hayat akýp giden bir an’dýr ve bu handa bir yolcuyuz” ifadesi, þimdiki zamanýn kýymetini bilmeye ve uzun bir ömür garanti olmadýðýndan bugünün gereklerini yapmaya davet eder: “Ýnsan yaþlý da ölse genç de ölse, ölünce ayný þeyi yitirir, þimdiki zaman insanýn yoksun kalabileceði biricik þeydir, çünkü sahip olduðu biricik þeydir; hiç kimse sahip olmadýðý bir þeyi yitiremez.” 

Dünyanýn faniliði, hayatýn geçiciliði fikri insanýn ahlaki amacýný yitirmemesi ve erdem üzere yaþamamasý açýsýndan aklýndan çýkarmamasý gereken temel bir fikirdir.

Ahlaki yozlaþmadan ve siyasi/toplumsal hastalýklardan korunabilmenin bir yolu da makam-þöhret-servet aþkýndan ve ihtirasýndan kurtulabilmekten geçer. Ölüm fikriyatý, insaný gaflet uykusundan uyandýran bir etki yapar. 

Ölüm fikriyatý bir yönüyle baþka ve sonsuz bir hayata iþaret ederek insana farklý bir motivasyon saðlar, bir yönüyle de bu sonlu hayatýn daha erdemli yaþanmasý için bir denetim mekanizmasý sunar. 

Bu bayramda da hem vefat eden yakýnlarýmýz ve tüm ölmüþlerimiz üzerinden ebedi âlemdeki buluþma ve kavuþma özlemini, hem de bugün hayatý paylaþtýðýmýz insanlarla bir arada olmanýn mutluluðunu ve deðerini bir kez daha hatýrlamýþ olduk. 

Baþta þehitlerimiz olmak üzere bütün vefat eden kardeþlerimize Allah’tan rahmet diliyor; Kurban Bayramý’ný Ýslam âleminin birlik ve dayanýþmasýna vesile olmasýný temenni ediyorum. 

Bayramýnýz mübarek olsun…