Bazen ben de eli maşalı olabiliyorum

‘Yolsuzlar Çetesi’ filminin genç oyuncusu Özge Sezince filmde canlandırdığı karakter gibi bazen eli maşalı olabildiğini ama bunu engellemeye çalıştığını söylüyor.

Türk sinemasının en şanslı olduğu yer sanıyorum yeni oyuncuların dur durak bilmeden perdeye çıkabilmesi. Belki biraz fazla hızlı bir şekilde bu sistem işliyor ama bu kalabalıktan bir iki isim sıyrılıyor ve oyuncu lakabını sonuna kadar hak ediyor. Özge Sezince kariyerine dizilerle başlamış ve ilk sinema filmi olan ‘Yolsuzlar Çetesi’ ile sinema macerasına atılmış bir isim. Genç oyuncunun gelecekte çekeceği iyi filmlerle unutulmaz oyuncular arasına girmeyi başarmasını diliyoruz...

Senaryoda sizi ne etkiledi?

Kaliteli ve zekayla bezenmiş mizahla karşılaştığım zaman etkilenip, mest oluyorum. Bu senaryonun mizah yaklaşımı bu anlamda beni oldukça etkiledi. Bir de üzerine yalın bir dil ve samimiyet ile harmanlanmış. Bir yandan hepimizin bildiği mahalle hayatını, ilişkileri, aşkı, kendisine özgü diliyle anlatırken, bambaşka bir dünya olan mafya, tefeci ilişkileri arasında eğlenceli, tiye alan güzel bir denge kurulmuş. Bu benim ilk sinema filmim, sinema için hiçbir zaman acele etmedim, hep doğru senaryo ve doğru karakterin gelmesini bekledim. Bu senaryoyu okuduğum an, tamam dedim, bu o.

Rolünüzden bahsedebilir misiniz?

Mahallenin güzel, hırçın, inatçı, aşık kızı Gülay. Kamil ile uzun yıllardır birlikteler. Gülay’ın ailesi evlenmelerine karşı. Gülay ise kararlı. Fakat işin içine talihsizlikler de girince, trajikomik durumlar ortaya çıkıyor. Canlandırması keyifli bir karakter oldu benim için.

Hep dizilerdeyken bu yıl  iki sinema filminde yer alıyorsunuz. Bir kariyer planlaması mı söz konusu?

Kariyer hedefim zaten sinema. Sinemada var olmak, kalıcı olmak ve başarılı işler yapmak istiyorum. Sinema aceleye gelmez, hiç acele etmedim bende. 

Filmin fragmanında da gözüktüğü üzere biraz eli maşalı bir karakteri canlandırıyorsunuz. Gerçek Özge bu karakterin neresinde?

Bazen ben de eli maşalı olabiliyorum sanırım. Ama tabii Gülay kadar olamaz. Ben her zaman, oynadığım her karakterin zaten içimde bir yerlerde var olduğunu hissederim, dolayısı ile Gülay da aslında içimde bir yerlerde var. Sadece beslediğim, üzerine eğildiğim, beni ben yapan tarafım o değil, ama bir yerlerde var. Onu cımbızlıyorum, onunla ilgileniyorum ve ortaya Gülay çıkıyor.

Osman Sonant, Beyti Engin, Kadir Çöpdemir, Pascal Nouma ile rol aldınız. Bu kadar erkekle rol almak zor mu?

Aksine daha da yardımcı oldu diye düşünüyorum. Zaten kadınlığı güçlü olan Gülay’ın tavırları, o terslikten, siyah beyaz ilişkisi gibi, sanki daha net hatlarla çıktı ortaya. Çok keyifliydi benim için.

Genç bir oyuncunun sinema dilini oluşturmakta dizi sektörünün yıpratıcı şartları bir dezavantaj yaratır mı?

Olumsuzluklara takılan birisi değilim. Sahne öncesinde negatif ve olumsuz bir şey yaşasam bunu sahneye yansıtmam ve kolay atarım üzerimden.

Perde güzel kadını sever. Ama oyuncu bu güzelliğine hem tecrübe hem de kabiliyetini katmalı. Bu anlamda nasıl bir yapılanma içindesiniz?

Valla estetik yaptırmaya başladım işte. (Gülüyor) Oyunculukta neredeyse 10’uncu yılım bu sene. Oyunculuk yetenek gerektirir. Yeteneğiniz yok ise, aldığınız eğitimler sizi ancak toplum tarafından kabul görmüş standart bir kalıba sokar ve orada bırakır. Gelişemezsiniz. Ama yetenekliyseniz, gelişim kaçınılmazdır. Oynadıkça gelişirsiniz. Bana gözlemlemek, kendimi dinlemek, kendi kendime konuşmak, yalnız başıma çalışmak ve kitap okumak yardımcı oluyor.

1980 sonu ve 1990’ların ikinci yarısına kadar feminizmin sinemamızda etkisini hissedebilirdik. Bunun faturasını ödeyen kadın oyuncularımız vardı. 2000 sonrası sinemamızda bu anlamda geriye bir adım atıldığını düşünüyor musunuz? 

Şimdi bu noktada topluma bakmak lazım. Sinema toplumun bir yansımasıdır. Türk toplumunda ve dolayısıyla Türkiye’de sinema başladığından beri kadın olgusu hiç bir zaman tek başına var olmamış, hep ataerkil bir yapıda itilmiş, ikinci plana atılmıştır. Peki bugün, ne kadar gelişebildik? Bu derin bir konu ve ciddi bir problem.

Türkan Şoray kanunlarını doğru buluyor musunuz?

Türkan Şoray belki o dönem bu kanunları koymak zorunda kaldı tüm bu bahsettiklerimizden dolayı. Benim de elbet bir iş ahlakım ve çizgim var. Dolayısı ile bu noktadan bakıldığında, kanunlarım projeye, ne anlattığına, karaktere, yönetmenine, yapımına kadar çok farklı dinamiklere bağlı olarak değişir.

Oyunculuğu ne zaman istediniz? 

Küçüklüğümden beri içimde var olan bir şeydi. İlkokul zamanlarımda, okulda sınıfta, oturduğumuz evin terasında bütün binayı toplar, kendimce sahne kurar, oyun hazırlar ve oynardım, arkadaşlarıma da oyna oyna diye ısrar ederdim. Güzel günlerdi. Ama ilk oyunculuk deneyimlerim lise bitimi ve üniversite başlarına tekabül ediyor. İçimdeki oyunculuk dürtüsünü eğitim alarak disipline etmeye ve geliştirmeye başladım. Ve bugün buradayız.

İzleyiciler için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

‘Yolsuzlar Çetesi’ 14 Ekim’de vizyona girecek. Kendileriyle paylaşmak isterim ki, oldukça heyecanlıyım. İzlerler ise kesinlikle sevecekler.

Sinema toplumun yansımasıdır. Türk toplumunda dolasıyla Türkiye’de sinema başladığından beri kadın olgusu hiçbir zaman tek başına var olmamış, ataerkil bir yapıda itilmiş, ikinci plana atılmıştır. Peki bugün ne kadar gelişebildik?