Bazı olaylar hep kendini hatırlatır

Bu kadar da olmaz ki...

Masanın başına geçene kadar zihnimde bugünkü Kulis’in çatısını kurmuştum: Taraf’ın yönetiminden Ahmet Altan’ın ayrıldığı gün İngilizler’in ünlü The Times gazetesinin yönetmeni James Harding de istifasını Rupert Murdoch’a sundu.

İki olayı birarada değerlendiren bir yazıyla çıkacaktım karşınıza...

Ancak bugün Kulis’i başka bir konuya ayırmak zorundayım; bana “Bu kadar da olmaz ki...” dedirten konuya...

Yazıma yön değiştirten gazetelerde karşıma çıkan iki değini oldu: Hürriyet’te Yalçın Bayer bir okurunun Cherokee cipinde yaşadığı ‘klima’ hayalkırıklığına yer vermiş: 2004 yılında aldığı otosundaki klimanın eksoz gazını içeriye verdiğini fark eden okur, konuyu mahkemeye intikal ettiriyor... Mahkeme İTÜ ve Yeditepe Üniversitesi’nden bilirkişiler ile Adli Tıp’a sorarak hatayı belirliyor... Sekiz yıl sonunda hakkını aldığını okuyoruz Bayer’in yazısından inatçı okurunun...

Kimmiş bu okur? Doğan Kasadolu diye biri... “Ben bu ismi bir yerden hatırlıyorum, ama nereden?” diye düşünmeye devam ederken, bu defa Sabah gazetesinin sayfalarını çevirmeye başlıyorum ve orada da gözüme ‘ekonomi’ sayfasında ‘Tarikattan bankaya dava’ başlığıyla manşet olan haber takılıyor...

Okuyalım: “Nakşibendi şeyhlerinden Küçük Hüseyin Efendi’nin müridi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bolvadin Belediye Başkanlığı yapan Hacı Hıdırzade Hasan Hüseyin Efendi’nin 46 torunu İş Bankası’na dava açtı. Dedelerinin İttihat ve Terakki Partisi tarafından 1917 yılında kurdurulan, 1927 yılında İş Bankası’na devredilen Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nda hisseleri olduğunu belirten torunlar, avukatları Mahmut Doğanaracılığıyla, İstanbul 50. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dava dilekçelerini verdi. 46 torun dedelerine ait hisse senetlerinin sayısı ve değerinin tespit edilerek, geçmişe dönük kâr payı ile kendilerine verilmesini istiyor.”

Şeyh Küçük Hüseyin Efendi ismi belleğimi yerine getirmeye yaradı: Küçük Hüseyin Efendi, 2001 yılı ağustos ayında Eyüp mezarlığında öldürülen ülkemizin önemli sanayicilerinden Üzeyir Garih’in cesedinin yanında bulunduğu kabrin sahibiydi. Üzeyir Bey’in Müslüman kabristanına gelmesi ilk elde garip karşılanmış, sonrasında ortağı İshak Alaton’un bile bilmediği bir yönü ortaya çıkmıştı: Meğer Üzeyir Bey kendisini Küçük Hüseyin Efendi’nin müridi kabul edermiş...

Belleğimi yerine getiren, İshak Alaton’un bu olayı da işleyen görüşlerini birkaç gün önce okumamdı. Mehmet Gündem imzasını taşıyan ‘Lüzumsuz Adam’ adlı kendisiyle yapılmış nehir söyleşide (Alfa Yayınları), İshak Alaton, ortağı Üzeyir Garih’in başına geleni anlatırken Doğan Kasadolu’dan da söz ediyor...

İsterseniz okuyalım (s. 280-81): “Doğan Kasadolu diye bir adam çıktı. Hesapta bu adam Üzeyir’e ve çocuklarına çok yakınmış, hepimizin sır gibi sakladığı bir gerçeği ortaya koymuşmuş. / Adamın iddiası şu: / Cinayetin işlendiği gün Garih’in 14 yaşındaki torunu Tal kendisine polis süsü veren kişilerce kaçırılmış...”

“Yalan” diyor İshak Bey, “Üzeyir’in torunu kaçırılmış filân değil.”

Eee, Doğan Kasadolu neden yalan söylesin? Kasadolu’nun avukat olduğunu ve Alarko Holding’te yöneticilik yaptığını yazmış iddiasını duyuran gazeteler. “Bir defa adam avukat değil; ikincisi bizde hiçbir zaman yöneticilik yapmadı; yaptığı bir nevi komisyonculuk” diyor İshak Alaton ve ekliyor: “Esas adı da Doğan Kasadolu değil David Kazado. Musevi.”

Haydi...

David’in Doğan oluş öyküsü ilginç: Necmettin Erbakan bakan olduğunda dağıtılan ithalât lisanslarını Alarko adına takip ederken, İshak Bey’in deyimiyle ‘kendini Doğan Kasadolu, mümin, Müslüman’ diye tanıtmaya başlamış...  “Adam böylece Müslüman falan olmadan ismini değiştirdi ve yeni bir nüfus kâğıdı aldı, Doğan Kasadolu olarak da Erbakan ekibiyle yakınlık kurdu...”

Siz bilin yeter: Bu olayı o günlerde (1970’ler) duymuştum; bir punduna getirip sonradan yazmıştım da.