Bütçe görüşmelerine kilitlenen gözler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet partisi lideri olarak getireceği eleştiriler konusuna çevrilmişti... Ben de ilgiyle izledim ve hitabet olarak sayın Kılıçdaroğlu’nu önceki dönemlere göre gayet başarılı buldum. Lakin dile getirdiği iki mesele, Türkiye tarihindeki klasik CHP rolünün tekrarı şeklindeydi, yarama dokunduğu için sizlerle paylaşmak istedim... Bunlardan birincisi, CHP’nin iktidara geçince demokrasiyi getireceği iddiasıydı. Diğeri ise milletvekillerine yönelik yaptığı kurşun asker benzetmesiydi...
Bu iki retorik, Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un da dikkatini çekmiş olsa gerek ki kürsüden akıllarda kalacak bir cevap verdi. Ki bu cevap sadece Ak Parti’nin değil, yaklaşık 100 yıllık siyasal maceramız adına verilmiş bir cevaptı; ‘’Türkiye’deki demokrasi, bedeli ödenmiş bir demokrasidir’’...
Demokrasi tecrübesi Türkiye için yeni gerçekleşecek veya yabancısı olduğu bir hedef değildir. Türkiye, 1876 yılında kabul ettiği ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ile hem anayasal yönetime, hem de parlamentolu idareye geçmiştir. Bunu 1908’deki 2.Meşrutiyet ve Meclis-i Mebusan’lı günler, ardından Kurtuluş Savaşını müteakiben 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1921 Anayasası ve nihayet 1923’te Cumhuriyetin ilanı takip eder. Dolayısıyla, 1876-1923 arasındaki deneyim de Türkiye’nin anayasacılık özgeçmişine dahildir, tıpkı seçimler ve Meclis tecrübesinde de olduğu gibi...
Bu demokratik siyasal tarihi akışa Numan Kurtulmuş’un deyimiyle ‘’tek parti dönemi’’ bile dahildir. ‘’Bedeli ödenmiş en hakiki demokrasi’’ derken de rahmetli Adnan Menderes’e işaret etti.
Darbeleri her daim evinde oturduğu koltuktan kahve içerek seyreden CHP’nin ‘’demokrasiyi getireceğiz’’ sözü, içeriği itibariyle gerçekten korkutucudur öte yandan... CHP, halkın seçtiğinden, milletin iradesinden niçin bir türlü memnun değildir? Niçin hep kendince kötü bulduğu gidişatı düzeltecek darbecilere göz kırpmaktadır? Darbelerle kesintiye uğramış olsa bile, bu millet demokrasiden yanadır. Ne 1960 darbesine, ne 1980’e sahip çıkmamıştır, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbe girişimlerinin de hep karşısında olmuştur.
Dolayısıyla demokrasi, serbest seçimler, meclisli idari yapı, meclisin ve bağımsız yargının denetimine açıklık ilkeleriyle saygı duyulması gereken bir tecrübemiz var...
Sayın Kılıçdaroğlu’nun dikkatimi çeken diğer bahsi ise, milletvekillerine yaptığı; ‘’kurşun asker’’ benzetmesiydi. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, ama Meclis’teki vekiller, halkın oyuyla, milleti temsil göreviyle gelmişlerdir o değerli Meclis çatısının altına... CHP’nin milletin temsilcilerine bakış açısını da ortaya koyan bir ifadedeydi bu...
CHP liderinin ‘’iktidar olursak demokrasiyi getireceğiz’’ sözü benim yarama da değiyordu dedim. Bundan da bahsedeyim iki kelam... İstanbul Hukuk Fakültesi’nden 1989 yılında mezun olmuştum ve başörtü yasakları yüzünden okuluma girip diplomamı alabilmeye muvaffak olamamıştım. Bu saçma ama bedeli ağır yasaklar, ancak Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Ak Parti Hükümetleri zamanında kaldırıldı. Ben de diplomamı 2017 yılında alabildim. Tam 50 yaşımdaydım. 22 yaşımda almaya hak kazandığım diplomamı 28 yıl aradan sonra alabilmiştim. Geçtiğimiz gün, diplomamı camlatıp çerçeveletmeye götürdük kız kardeşimle... Babam çok duygulandı, 82 yaşında. ‘’Keşke annem de görebilseydi bu diplomayı’’ dedik hep birlikte...
Belki küçük bir bedeldir bu, ama 28 yıllık bir hukuki mücadele anlamındaydı aynı zamanda... CHP’yi beni hep yasaklarıyla hatırlıyorum, kısa kişisel tarihimde, dolayısıyla getireceklerini vaad ettikleri demokrasiden de korkuyorum haklı olarak...