Asker, yargý ve polis güçlerinin farklý karýþýmlarýndan oluþan birçok vesayet giriþimi yaþamamýza raðmen, son yýllarda Türkiye’deki siyaset alanýnýn geniþlemesi özgürlüklerin de önünü açtý. Siyasete darbe olmadýkça, toplumsal ve siyasal sorunlarý çözmemizin önünde büyük bir engel de yok. Türkiye’de geçmiþte dile getirilemeyen hemen her meseleyi bugün rahatlýkla konuþabiliyoruz.
Ancak bu geliþmelerin, -Türkçe dili dýþýnda seçmeli ders ve özel okul imkâný verilmesi gibi bazý önemli istisnalar hariç- eðitimin özüne ve içeriðine dokunduðunu söylemek zor.
Zararlý cemiyetler
“Ders kitaplarýmýzda Kürt kelimesi sadece bir yerde geçiyor. O da ‘Zararlý Cemiyetler’ baþlýðý altýnda: Kürt Teali Cemiyeti.”
Bu tespiti, Talim ve Terbiye Kurulunda tarih ve insan haklarý gibi derslerden sorumlu bir hocamýzdan dinlemiþtim. Çok haklýydý. Bu topraklarýn asli unsurlardan birini (Kürtleri) inkâra dayalý bir eðitim sistemimiz var. Bu inkâr politikalarý sadece Kürtlere karþý da uygulanmadý. Ermeniler ve Süryaniler gibi bu memleketin asli unsurlarýna karþý da ayný politikalar uygulandý.
Bugün herhangi bir Anadolu kýraathanesinde ya da devlet televizyonu (TRT) dâhil herhangi bir TV kanalýnda yapýlan birçok tartýþmayý, birçok okulda veya üniversitede yapmak ya zordur ya da mümkün deðildir. Bir baþka ifadeyle, normalde toplumun önünde, cesur ve yenilikçi olmasý beklenen eðitim sistemi ve üniversiteler, hâlâ önemli ölçüde statükoyu temsil etmektedir.
Akademik statükoculuk
Geçenlerde doktorasýný ABD’de yapmýþ, çok sayýda uluslararasý yayýný olan, anadilde eðitim ve çok kültürlülük çalýþan bir arkadaþým anlattý. Kürtçe eðitimle ilgili bir araþtýrma projesini TÜBÝTAK’a sunmuþ. Proje, ayný alanda çalýþan 4-5 akademisyenden oluþan bir panel tarafýndan reddediliyor. Bir projenin reddedilmesi, bilimsel ölçütler dâhilinde normal bir durum.
Tuhaf olan þey, reddin gerekçesi. Gerekçe aynen þu: “Anadilde eðitim ülkeyi böler.” Burada sorun, TÜBÝTAK’ta deðil. Sorun, bilimsel gerekçe sunmak yerine dogmatik bir þekilde slogan atan akademisyenler!
Türkiye’de akademinin halini gösteren iyi bir örnek de Þerif Mardin gibi saygýn bir sosyal bilimcinin sýrf Bediüzzaman Said Nursi gibi Türkiye’nin sosyal deðiþim ve dönüþümünde çok önemli rolü olan bir din âlimini araþtýrmasý dolayýsýyla Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliðinin reddedilmesidir. Batýda sosyal bilimlerin en temel araþtýrma alanlarýndan sayýlan din, Türkiye’de hâlâ önyargýyla karþýlanmaktadýr. Böyle bir iklimde sosyal bilimlerin geliþmesi elbette zordur yahut mümkün deðildir. Zira bu olay, dini ve din adamýný araþtýrmayý reddeden ilkel bir pozitivizmin güncel bir örneðidir.
Bu ilkel pozitivizmin modern üniversitede ve çaðdaþ bilimde hiçbir geçerliliði yoktur. Çünkü bilimin temel amacý olan, gerçeði anlama ve açýklamaya yardýmcý olmamakta; aksine, gerçeðin üstünü örtmektedir!
Sivil tarih yazýmý
Bütün buraya yazdýðým þeyleri giriþ mahiyetinde bana yazdýrtan þey, “Derin Tarih” dergisinin Mart 2014 sayýsýnda yer alan “Yeni Bilgi ve Belgeler Iþýðýnda Bediüzzaman” baþlýklý dosyayý incelemem. Çünkü bu dosya, okulun ve akademinin eksik býraktýðý yerli ve sahici bir sosyal bilim ve tarihçiliðin güzel bir örneðini sergiliyor. Bediüzzaman gerçeði, dindar olsun veya olmasýn hiçbir sosyal bilimci veya sosyal bilim öðrencisinin yok saymamasý gereken bir þey. Çünkü 84 yýllýk zengin ve olaðanüstü dinamik bir hayatý olan Bediüzzaman’ý tanýmak, Osmanlý’dan Cumhuriyete geçiþteki aktörleri tanýmak ve dolayýsýyla bugüne nasýl geldiðimizi anlamak demek.
Her gün çocuklarýmýza öðretilen “resmi” Cumhuriyet tarihinin tahrifat ve hurafelerini bertaraf etmek için bu tür gerçekçi, cesur ve “sivil” tarih anlatýmlarýna ihtiyaç var. Derginin yayýn yönetmeni Mustafa Armaðan, dosyaya emek veren Bediüzzaman’ýn öðrencileri ile Metin Karabaþoðlu baþta olmak üzere bütün akademisyen ve yazarlarý tebrik ederim. Umuyorum ki bu tür çalýþmalar zamanla akademiyi de tetikleyecektir.