Kýsa bir süre önce Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Behice Boran’ýn ölüm yýldönümüydü; onun 1945’de üniversitedeki görevine kimin son verdiðini de unutmayalým ama.
Behice Boran ile birlikte Niyazi Berkes ve Pertev Naili Boratav, DTCF’deki görevlerinde, 15 Aralýk 1945 tarihinde Millî Eðitim Bakaný Hasan Âli Yücel tarafýndan “görülen lüzum üzerine” bakanlýk emrine alýnmýþlardý. Karar deðiþmediði sürece mesleklerini sürdürme imkâný kalmamýþtý. Ayrýca, haklarýnda soruþturma da açýlmýþtý. Hatýrlanmalýdýr ki, bu tarihten sadece birkaç gün önce ünlü 4 Aralýk Tan matbaasý baskýný gerçekleþmiþti; söz konusu üç isim ise, solcu bilinen “Görüþler” dergisinde yazar olarak yer alacaklarýný vaat etmiþlerdi. Tam da bu sýrada; “Görüþler” de yakýlýp yýkýlacaktý.
Yücel’in siyaset yasaðý genelgesi
Bu tarihte üniversite özerkliði meselesi de gündemdeydi; Yücel ise, profesörlerin ve öðretmenlerin basýnda siyasî nitelikte yazý yazmasýný yasaklayan bir genelge yayýnlamýþtý. Bu genelge, Meclis’te bile tartýþmalara yol açmýþtý; fakat Yücel, “üniversitede fikir hürriyeti, zannedildiði gibi, hiçbir yerde hudutsuz deðildir” þeklinde yanýt vermiþti. Yücel’e göre, solcu sayýlan “Görüþler” ile “Yeni Dünya” dergileri, “gençlerin yetiþme hürriyetine mâni”ydi.
Danýþtay’a baþvuru
Üç hoca için yapýlacak tek þey, kararýn iptali için Danýþtay’a baþvurmaktý. Onlar da öyle yaptýlar. Elimizde Danýþtay kararlarý da bulunmaktadýr. Boran, “hiçbir gerekçe gösterilmeksizin haksýz yere bakanlýk emrine alýnmasý yolunda tesis edilen tasarrufun iptaliyle aylýklarýnýn tam olarak” ödenmesini istemiþti. Danýþtay, ilk adýmda aylýklarýn tam olarak yeniden ödenmesi yolundaki talebi, ayrý bir dava olarak ele alýnmasý gerektiði düþüncesiyle red etmiþti. Fakat ilk talep incelemeye alýnmýþtý.
Bakanlýk kararýnda ýsrarlýydý; bakanlýða soracak olursanýz, DTCF dekanlýðýndan alýnan bir yazý ve fakültedeki olaylar üzerine Boran hakkýnda bakanlýðýn müdürler komisyonunda soruþturma baþlatýlmýþ ve bu inceleme sonucunda “görülen lüzum üzerine” Boran bakanlýk emrine alýnmýþtý.
Siyasî hüviyeti sakýncalý hocalar
Bakanlýðýn müdürler komisyonunca hazýrlanan rapora göre; “fakültedeki bazý öðretim üyelerinin fakültedeki çocuklarýmýzýn fikirlerini zararlý istikâmetlere yöneltmekte âmil olduklarý kanaati” ortaya çýkmýþtý. Diðer hocalarla birlikte Boran’ýn da “politik eðilimi belli olan ‘Görüþler’ isimli haftalýk siyasî derginin yazý heyeti arasýnda bulunmalarý, adlarý geçenlerin bu vesile ile de açýkladýklarý siyasî hüviyetleriyle öðretim ögesi olarak fakültede kalmamalarýný gerektirir mâhiyette görülmüþtü.” Fakülte dekanlýðý da, “Görüþler” dergisinde yazý yazmayý vaat etmeyi þöyle yorumlamýþtý: “Politika eðilimi ilmî düþüncesiyle uzlaþma kabul etmeyecek karakterde olan bu dergiye” yazý vaat etmek kabul edilemezdi; hele hele dergiyi gördükten sonra, “kendi hakkýndaki ibareyi yalanlamamasýný akademik kariyer düþünce ve çalýþmalarýna aykýrý” olduðu açýktý.
Memursun memur kal
Danýþtay kararýnda idarenin iddialarýna da yer verilmiþti: Boran’ýn daha önceki siyasî etkinliklerinden de söz ediliyordu. Boran, memur olduðu halde, daha önceleri “Görüþler” dergisinde yazý yazmýþtý; üstelik bu dergi “hükûmetin umumî siyasetine aykýrý”ydý. Çok daha önce yayýnladýðý “Adýmlar” dergisi de, keza hükûmetçe ayný nedenle kapatýlmýþtý. Boran, “memur olduðu halde memleketin umumî siyasetine muhalif neþriyatta bulunan gazete ve mecmualara yazý yazmayý itiyat [alýþkanlýk]” haline getirmiþti.
Danýþtay’ýn bozma kararý
Nihayet Danýþtay kararý bozacaktýr. Bozma kararýnda; kriterin, memurun eylem ve hareketinin gördüðü kamu hizmetine doðrudan doðruya etkide bulunmasý ve bu hareketin hizmetin amacýyla uyuþmasýna imkân bulunmamasý olduðu özellikle vurgulanmýþtý. Ancak bu takdirde alýnan karar geçerli olabilirdi. Oysa, memurun eylem ve hareketleri göreve devamýný zararlý kýlmadýkça, bakanlýk emrine alma kararý geçerli olamazdý. Boran’ýn siyasî eðilimi belli olan bir dergiye siyasî mâhiyette yazý yazmasýnýn dahi, “taþýdýðý ve neþrettiði siyasî kanaatini öðrencilerine telkin suretiyle hizmetin icablarýndan ayrýldýðý tahakkuk etmiþ olmadýkça, bu kanaatin göreve müessir [etkileyen] bir hal aldýðý ileri sürülemez”di. “Kaldý ki, okul dýþýnda siyasî neþriyat [yayýn] yapan ve siyasî cemiyetlere [derneklere] intisap eden [katýlan] bir öðretmenin mevzuat mucibince [gereðince] (…) bu fiil ve hareketini öðretim görevini siyasete âlet yapmýþ olmadýkça” sakýncalý saymaya da imkân yoktu.
Fakülte yazýsý geçersizdir
Danýþtay kararýnda fakültenin söz konusu hocalarý suçlayýcý yazýsý için de þöyle deniliyordu: “Davacýnýn okul içinde siyaset yapmak suretiyle hizmetin istikâmetini deðiþtirdiði hakkýnda fakültenin esas yönetmeliðine göre kendisini birinci derecede denetlemekle mükellef [yükümlü] olan profesör ile enstitü direktörü tarafýndan bir beyan ve iþaret vâki olmamakla beraber dekanlýðýn (…) yazýsý da, haddi zatýnda okul içinde cereyan etmiþ [gerçekleþmiþ] bir vak’adan [olaydan] bahis olmayýp, sadece davacýnýn siyasî bir dergiye yazý vaat etmiþ ve yazý yazmýþ bulunmasýnýn muvafýk [uygun] olmayacaðýný belirtmekten ibaret bulunduðundan, kendisini hizmetten ayýrmak için idarî lüzumun sübutuna [sabitliðine] kâfi [yeterli] sayýlacak bir delil [kanýt]” sayýlamazdý. Danýþtay’a göre, eðer hocalara yönelik bu suçlama gerçekse, zaten bu takdirde suçun cezasý çok daha aðýr olmalý ve tarda kadar gitmeliydi; fakat bunun için yasanýn bir baþka hükmüne baþvurulmalýydý. Boran ve diðer hocalar görevlerine dönmeliydiler ve döneceklerdir de. Fakat yaklaþýk iki yýl sonra bu kez de Meclis kararý ile görevlerine son verilmek üzere!
Hasan Âli Yücel’in serzeniþi
Danýþtay’ýn idarenin kararýný iptal etmesi, Yücel’i hayli üzmüþ ve sinirlendirmiþti anlaþýlan. Kararýn ardýndan Baþbakanlýða yazdýðý yazýda; söz konusu hocalarýn “politik eðilimi malûm bulunan ‘Görüþler’ adýndaki siyasî dergiye yazý göndermiþ, neþretmiþ veya vaat etmiþ olmalarý sebebine ve fakültedeki çocuklarýn fikirlerini zararlý istikâmetlere yöneltmekte âmil olduklarý kanaatine dayanýlarak” bakanlýk emrine alýnmalarýna raðmen; kararýn Danýþtay’ca iptal edildiðini bildiriyordu. Bu karar üzerine mecburen ilgili hocalarýn tayinleri yeniden yapýlmýþtý. Yücel, kýzgýnlýðýný þu satýrlarla ifade etmeyi uygun bulmuþtu: Bakanlýk “emri müessesesinin [kurumunun] kýymet ve müessirliði [deðer ve etkisi] hakkýnda bir belge olmasý itibariyle karar örneklerini (…) arz ederim.”
Yücel de solcu; Boran da solcu!
Ben de tarihe mal olmuþ olan bu belgeyi hatýrlatmak istedim: Ýþin ilginç kýsmý, bütün bunlar sanki hiç olmamýþ ya da yaþanmamýþ gibi; geçmiþte olsun, günümüzde olsun, bazý solcularýn ve sosyalistlerin hem Yücel’i, hem de Boran’ý ayný anda yüceltmeye devam etmesidir! Buna bir çift sözümüz olmalýdýr: Þöyle ki; Boran’ý siyasî görüþleri yüzünden görevden alan, sonra Danýþtay kararýný mecburen uygulamak zorunda kaldýðý için bundan dolayý Baþbakanlýða þikâyette bulunan Milli Eðitim Bakaný Yücel, solcu kategorisinde ele alýnamaz. Ama alýndý çoktan. Bu da Türkiye’de bazý solcularýn ve sosyalistlerin kendi tarihlerini bile bilmedikleri kadar; bilseler de, ideolojik ve politik mülâhazalarla çeliþkiler içinde bulunmaktan kurtulamadýklarýný göstermektedir. Eðer Boran ile birlikte diðer solcu hocalar sadece siyasî görüþleri yüzünden üniversitedeki görevlerinden alýnýyorlarsa; bunu gerçekleþtiren kiþi de solcu olamaz; ortada ciddî bir siyasî ve ideolojik yanýlgý ve karýþýklýk bulunmaktadýr. Bu durum, biraz da aradan yýllar geçtikten sonra, 12 Eylül sonrasýnda solcu hocalarý üniversiteden atan Ýhsan Doðramacý modelinin de solcular tarafýndan baþ tacý edilmesine benzer! Solcular ve sosyalistler, bu türden çeliþkili siyasî ve ideolojik körlükten kendilerini bir an önce kurtarmalýdýrlar.
MERAKLISI ÝÇÝN NOTLAR
Son yýllarda yayýnladýðým “Türkiye’de Ýki Partili Siyasî Sistemin Kuruluþ Yýllarý” (1945-1950) adýný verdiðim serinin ciltlerinde, bu dönemde Türkiye solun macerasýnýn bu kýsmýna uzun uzun yer verme fýrsatýný buldum. Merak eden okuyucular; “Ýkinci Parti”; “Ýktidar ve Demokratlar” ve nihayet yakýn bir zaman önce yayýnlanan “Rejim Krizi” adýný verdiðim kitaplarýmda (Ýletiþim Yayýnlarý) son derece ayrýntýlý bilgilere ulaþabilirler. Kitaplarýmda ilgili belgeleri de yayýnlama fýrsatýný bulmuþtum. Behice Boran’ýn mektuplarý da Tarih Vakfý’ndan iki büyük cilt halinde geçende yayýnlandý. Akademik ve bilimsel bir biyografisi ise hala yazýlmayý bekliyor! Yüceltici eðilimlerden kaçýnarak ve ayný zamanda da eskiden kalmýþ siyasî ve ideolojik tartýþmalarýn gölgesinde onu hedef almamak üzere. Soðukkanlý bir þekilde tarihe mal olmuþ bir sosyalistin hayatýný bu çerçeveye sadýk kalarak yazmak bakalým ne zaman mümkün olabilecek?