Beklenen devrim bu olmasın!

Öyle, “Baktım çirkin duruyor, aldım elime fırçayı başladım boyamaya” var mı hemşerim?

Elinde fırça, sağa sola dalmak da ne oluyor?

Fındıklı sakinlerine sordun mu?

Cihangir esnafının ve ahalisinin görüşünü aldın mı?

Kamuya “bildirim”de bulundun mu?

İyi ama çok güzel duruyor... Gökkuşağı renkleri... İnsanın içi açılıyor... Semt sakinleri memnun... Sanatçılar memnun... Üstelik Cihangir ruhunu yansıtan renkler bunlar...

Topçu Kışlası da çok güzel duruyordu; kuleleri, barok mimarisi ve muhteşem kapısıyla; “İlerlememizin sembolü”ydü üstelik; batılı anlamda ilk modern ordunun barınağıydı; Selimiye Kışlası’na karşılık gelen bir tepede inşa edilmişti; her bakımdan güzel bir yapıydı ve insanın içi açılıyordu.

Bu kışlanın yeniden ihyası ihtimali karşısında kıyametleri kopardın...

Memleketi yakıp yıktın.

İşi hükümet darbesi yapmaya vardırdın.

Bir şehre ne yapılacağı, o şehri yönetenlerden çok, o şehirde yaşayanları ilgilendirirdi...

Topçu Kışlası’nı kime sormuşlardı?

Beyoğlu halkının rızasını almışlar mıydı?

Esnaf ne diyordu bu işe?

Sırrı Süreyya Önder ne diyordu?

Balıkçı Orhan ne diyordu?

Muhteşem Süleyman ne diyordu?

Bu argümanları öne sürerek İstanbul’u yakıp yıktın... Aynı “rezalet görüntüleri” 70 küsur vilayete taşıdın ve 5 (pardon 6) insanın ölümüne neden oldun.

Fırsattan istifade, tutup araya bir de “hükümet darbesi girişimi” sıkıştırdın.

Referandum?

Hayır, referandum olmazdı...

Referandum bilimsel gerçeklere aykırıydı... (“Köprü yapmayacaksın, havaalanı açmayacaksın, enerji santrallerinin yapımını durduracaksın” diyerek, hükümete “Yeni Sevr şartlarını” dayatan platform heyetiniz böyle diyordu: “Referandum, bilimsel gerçeklere aykırıdır...” Güya otoritarizme karşı çıkıyordunuz ama diliniz son derece totaliterdi. İçinize Stalin kaçmıştı.)

Bir şehre ne yapılacağı, öncelikle o şehirde yaşayanları, yani halkı ilgilendiriyorsa, halka sormadan sağı solu “gökkuşağı renklerine” boyamak da ne oluyor?

Konu Gezi Parkı olunca halka sorulacak; Cihangir olunca halka sorulmayacak...

Öyle mi?

Ben de elime fırçayı alıp Anıtkabir merdivenlerini gökkuşağı renklerine boyasam olur mu?

İstiklal Caddesi’ndeki kaldırımları çingenepembesine, Harbiye’yi patlıcan moruna, kutsal Atatürk Kültür Merkezi’ni fıstıkî yeşile, Hilton Oteli’nin önündeki alanı bordo maviye belesem...

Hoşuna gider mi?

Efendim?

Kamudan izin almam mı gerekiyor?

İyi de hemşerim, sen hangi kamudan izin aldın, hangi şehir sakinine sordun, hangi sanat disiplininden geçtin de, sağı solu uçuk maviye boyayıp bir de başımıza “peyzaj mimarı” kesiliyorsun?

Neyin iyi, neyin doğru, neyin güzel, neyin estetik olduğunu belirleme hakkını nerden alıyorsun?

Cihangirliliğinden mi?

Bağcılar’daki merdivenleri de boyasana...

Esenler ve Güngören’i de gökkuşağı renklerinden geçirsene...

Efendim?

Eylül sıcak mı geçecek? Haziran direnişi büyüyerek büyük bir “halk hareketine” mi dönüşecek? Her yandan pıtrak gibi sivil eylemler mi yükselecek? Duran adamların yerini, boyayan adamlar mı alacak?

Gezi devriminizi Perinçek’e kaptırdınız.

Dikkat edin, merdiven eyleminizi de çalmasın!