Beklenen kongre ve yarın

Nihayet beklenen gün geldi çattı. Günlerdir nefesler tutularak beklenen AK Parti  4. Olağan Kongresi bugün gerçekleşiyor.

Atatürk’ün kendi anlatımıyla “Sivas’ta bir mektepte yaptığı ilk kongre”yle başlayan CHP kurultaylar zincirindeki 1931, 1947 kurultaylarını saymazsak bu kongre kadar sonuçları merak edilen, pür dikkat  kesilen başka bir parti kongresi var mıdır acaba?

CHP kurultayları artık vakayı adiyeden olduğuna göre yok diyebiliriz.

Onun dışında Demokrat Parti’den Anavatan Partisi’ne ve DYP’ye, Refah Partisi’nden MHP’ye hiçbir partinin kurultayı Türkiye’de ve dünyada bu kadar ilgi odağı haline gelmedi.

***

Siyasi partilerin kongre yapmaları, kadrolarına revizyona gitmeleri demokrasilerde olağan bir durum.

Bu kongrenin Türkiye sınırları dışında dahi bu kadar ilgi toplaması, AK Parti’nin programı ve kadrolarına atfedilen değerin göstergesidir.

Bugün gerçekleşen kongrenin meraklıları fazla, bunun farkındayım. Kimisi, ne siyaseten ne de ellerinde “eksik teşebbüs” olarak patlayan planlarla deviremedikleri iktidarı, malum AK Parti tüzüğündeki “üç dönem” kuralı gereği, Erdoğan sonrasında bir puzzle gibi dağılacağını düşündükleri “partinin selametinin” izlerini bulmaya çalışacaklar hevesle.

Açıklanacak MKYK listesi medetlerine cevap verir mi bilmiyorum, ancak listeye takılıp isimler üzerinden partinin geleceğini okumak, Erdoğan sonrası partinin dağılacağını ümit etmek, fotoğrafın bir parçasına bakarken bütünü kaçırmaktan başka bir şey değildir.

Bu kongre neden önemli, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, CHP’nin dört yılda bir gerçekleşen kurultaylarında nasıl, Türkiye’nin siyasal geçmişini okuyabiliyorsak... Yeni Türkiye’de ve yeni Türkiye’nin bundan sonraki siyasi hayatında önemli yer tutan ve söz sahibi olan AK Parti’nin kongresi de bu açıdan tarihi bir önem taşıyor.

Bu kongre Türkiye’nin en az 10 yılına damgasını vuracak politika ve kadrolarını şekillendirecek. 2002’den itibaren 3 dönemdir, her seçimde oylarını artırarak iktidarda olan Tayyip Erdoğan liderliğindeki partinin, üç dönemdir siyasetin gücünü bürokrasiye hissettirmesinin, temel hak ve özgürlükler konusunda önemli adımların atmasının ve artık ülkeyi istikrarsızlaştıran koalisyon dönemlerinin de dokunulmaz denilen darbeci zihniyetin yargı önüne çıkartılarak artık vesayetçi sisteme son vermesinin de önemi büyük.

Atatürk Türkiye’yi Cumhuriyete kavuşturdu, Tayyip Erdoğan Türkiye’yi demokrasiye taşıyor.

AK Parti’nin “Büyük millet, büyük güç, hedef 2023” sloganlı 4. Olağan Kongresinde, Başbakanın dilinden, 7 dile çevrileceği söylenen ve bir kitapçık halinde de basılacak olan manifestonun bugün muhtemelen bir özetini dinleyeceğiz. Doğrusunu söylemek gerekirse ben bu manifestonun öyle, ülkenin kronikleşmiş ve artık çözülmeye başlanmış sorunları konusunda çok yeni şeyler söylemesinden ziyade “ben” dilinden daha çok “biz” diyen ve Türkiye sınırlarını aşacak ve önümüzdeki yıllarda da güncelliğini kaybetmeyecek aynı zamanda edebi bir metin niteliği de taşıyan konuşma olacağını düşünüyorum.

***

Başbakan, gerek Oslo sürecinin devam edebileceğinin, gerekse İmralı’yla da görüşebileceğinin sinyallerini kongre öncesinde katıldığı televizyon programlarda dillendirdi.

Bu kongrede ben, artık miadını doldurmuş olan parlamenter sistemin yıllardır bir hükümet sistemi sorunu olduğuna değineceğini, Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarının artık bu sistemle çözülemeyeceğine, evrensel demokrasi ile uyumlu hale gelebilmenin tek yolunun “yarı başkanlık” ya da “tam başkanlık” sistemi olduğuna, dolayısıyla mutlaka değişmesi gereken Anayasa’nın da buna göre düzenlenmesi gerektiğinin altını çizeceğine inanıyorum.

Ama bu kongrenin en önemli yanı kuşkusuz vesayetçi yapı ve sistemle mücadeleden başarıyla çıkan iktidar partisinin yeni Türkiye için restorasyon ve yeniden inşa sürecini başlatacak olması.

Dolayısıyla evrensel ve yerleşik bir demokrasiye geçmek konusunda çok daha ciddi adımlar planlanacak bu kongrede.

Elbette bugünkü Başbakanın kongrede yaptığı konuşma kadar yarın TBMM’nin açılışında yapacağı konuşma da önemli. Kongrede sadece parti tabanından değil toplumsal bir desteğe ihtiyacı olduğunu dillendireceğini tahmin ettiğim Başbakanın, aynı çağrıyı TBMM’de muhalefet partilerine de yapacağını düşünüyorum.

Ben bugünkü konuşma kadar yarınki konuşmanın da öneminin farkında olarak, yarını heyecanla bekleyeceğim.