Belalarla yüzleşmek

Son zamanlarda gerek yazılarımda gerek konferanslarımda şu cümleyi defalarca kurmuşumdur: 

“Yaşananlar Türkiye’nin Türkiye olma, İslam dünyasının İslam dünyası olma mücadelesinin görüntüleridir.”

Bu, kolay bir süreç değil, hiç kuşkusuz. 

Onlarca hesabın içiçe geçtiği, birbiriyle buluştuğu, ayrıştığı, kıran kırana mücadelelerin yer aldığı bir süreç.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen, sonraki on yıllarda yeni kıvrımlarla girift yapısı derinleşen bir hadiseden söz ediyoruz.

Sistemlerin, yönetim kadrolarının, dış ilişkiler ağının, çıkar hesaplarının yeniden yeniden biçimlendiği ve bizim Türkiye olarak, bir yandan iç normalleşmeyi, bir yandan dış ilişkilerin getireceği bedelleri göğüslemeyi ve bir yandan da, tabii hayat alanlarımızın sağlıklı hale gelmesini temin etmeyi amaçladığımız bir süreçten söz ediyoruz.

İçe kapanıp kalabilir miydik?

Tabii ki hayır.

Mesela ister kendi sistem sorunlarınızdan kaynaklanmış olsun, ister dış manipülasyonlardan, bir “Kürt sorunu” ile karşı karşıya kalmışsınız. Sorunun bir boyutu Irak’a, Suriye’ye taşmış. Ne yapacaksınız, işte Irak da girdi gündeminize, Suriye de. Balkanlar’la ilgilenmemeniz mümkün mü? Bulgaristan binlerce vatandaşınızı sürgün etmiş, Bosna ile ilgilenmemeniz mümkün mü? Kafkasya ile ilgilenmemeniz mümkün mü? Ya Azerbaycan ve Ermenistan’la? Dolayısıyla İran’la? Dünyada yaşıyorsunuz, Birleşmiş Milletler’desiniz. Lozan’dan sonra Irak’ın Kuzeyinin akıbeti orada belirlenmiş ve İngiltere’nin oyunu ile kaybetmişsiniz. Birleşmiş Milletler’in her bir üyesinden kendinizi tecrid edebilir misiniz? Dün Sovyetler’le, bugün Rusya ile ilgilenmemeniz mümkün mü? İşte Alevilik sorununun bir ucu Almanya’ya uzanıyor, yani Almanya Türkiye’nin “içi” ile ilgileniyor, siz Almanya’nın içi ile ilgilenmemezlik yapabilir misiniz?

Dünya bu ölçüde içiçe girmişken siz kendinizi tecrid edeceksiniz?

Ahmet Davutoğlu“stratejik derinlik” dedi diye, komşularla sıfır sorun arayışına girdi diye onu ipe çekeceksiniz.  

Bill Clinton veya bir başka Amerikan lideri gelmiş sizin meclisinizde “Dünyada 13 büyük sorun var ki bunlar Türkiye’nin katkısı olmadan çözülmez” demiş.

Ne yapacaksınız?

Saddam Kuveyt’e girmiş, Amerika Saddam’a savaş açmış, Amerika komşunuz Irak’ı işgal etmek istiyor, sizden topraklarınızı asker sevkiyatına açmanızı, hatta Irak’ı bombalamak için uçak kaldırmaya müsaade etmenizi istiyor, hadi karar verin, her durumda bir bedeli var bunun ve her halü kârda işin içine girmekten kurtulamıyorsunuz.

Sınırlarımız içine çekilelim, Amerika, Rusya, Avrupa oynasın bu coğrafyada... Ve biz hiç etkilenmeyelim...

Osmanlı gibi üç kıtaya uzanan bir devletin çöktüğü, tarih sahnesinden çekildiği, dolayısıyla tüm coğrafya ile bir şekilde bağı bulunan bir “Yürek ülke”nin böylesine tecridi mümkün mü? Sınırlarınız dışında gerçekleşen operasyonların gelip sizi vurmamasından nasıl emin olabilirsiniz?

Bu durumda ya başat güçlerin operasyon aracı haline geleceksiniz, ya da kendi senaryonuzu devreye koymak için çaba sarfedeceksiniz.

Türkiye, bir süredir, bana göre aslında bir şeyler yapabileceğini gözüne kestirdiğinden bu yana, kendi senaryosunu inşaya ve icraya çalışıyor. Bunu Mustafa Kemal’de de İnönü’de de,MenderesDemirelEcevit, daha belirgin olarak Erbakan ve Özal’da da görürüz. Belki daha proaktif olarak Ak Parti iktidarlarında GülErdoğan ve Davutoğlu’nda görürüz. İnönü’nün“Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye onun içinde yerini alır” sözü ile Ak Parti’nin yeni dünya kurma” çabaları birbirinden kopuk mudur?

Bu dönemde fazla özgüven mi var, çok mu oldular, ileri mi gittiler, olmayan gücü mü kullanmaya kalktılar? Bütün bunlar tartışılabilir. Ama Türkiye’nin, bütün coğrafyada yeni şekillenmelerin gerçekleştiği bir tarih diliminde, izolasyonist bir politika yürütmesi, sırf kendi iç güvenliği açısından bile savunulamaz. Boşuna “Türkiye’nin savunması Bosna’dan başlar” denilmemiştir. Suriye’den de başlar, Mısır’dan da, Irak’tan da... Azerbaycan ya da Libya’dan da... Hele Kıbrıs’tan ya da Batı Trakya’dan...

IŞİD’lar, Esed’ler, Sisi’ler olacak.

Alkışı da duyacağız, ihaneti de göreceğiz. Yeter ki son gülen Türkiyemiz ve İslam coğrafyası olsun.