‘Ben- Ben- Ben..' diye tutturanlar, nasıl sağlıklı karar alabilir?

Ülkenin en eski -ve amma halkımız tarafından bir defa bile tek başına iktidara getirilmemiş- partisi, ağır sancılar içinde kıvranıyor.

Aldığı seçim yenilgisine rağmen, 'seçim yenilgisine uğrayan liderlerin hemen istifa ettikleri' şeklindeki davranışları geçmişte öven KK Bey'in koltuğundan kalkmamak için, 81 ilin İl Başkanları'nın yarıdan fazlasını kendi inanç kimliğine; geriye kalanların da ideolojik kimliğine mensub olanlardan belirlediği bilgisi, ömür boyu o partinin içinde olanlarca da dile getiriliyor. Aktif siyasetten fiilen kenara çekilmiş olan eski ünlü 'Kemalist -laik'lerden Kemal Anadol'un bile, 10 Ağustos günü CNNTürk'de, KK Bey'den rahatsızlıklarını dile getirirken, kendisinin 'sünnî- laik' birisi olduğunu vurgulamak ihtiyacını hissetmesi, pek çok şeyi yeteri kadar açıklayıcı mahiyetteydi.

Ama 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden beklentiyi çok yüksek tutan KK Bey ve partisinin, seçimden aldığı ağır yenilgiyle, ağır bir travmaya düştüğü açık.. Nitekim KK Bey, geldiği noktayı, o akşam, hırçın bir şekilde kameralar karşısına geçip, önündeki masayı yumruklayarak, 'Hiç bir yere gitmiyorum.. BUU- RAA- DAA-YIMMM!!' diyerek ve bu sözlerini yeminle pekiştirirken, nasıl bir ruhî perişanlık içinde olduğunu hissettiriyordu.

14 Mayıs'taki başkanlık seçiminin yarım puanla, yüzde 49,5'la ikinci merhaleye kalması, gerçekte hayırlara vesile oldu. Çünkü yüzde 50'nin 50 -100 bin oyla geçildiği bir durum olsaydı, kazanan veya kaybedenler her kim olursa olsun ülke, 'seçim yolsuzluğu iddiaları'yla derin ve yüksek yüksek gerilimlere giriftar olabilirdi.

Ama 14 Mayıs'taki ilk seçimden sonra 28 Mayıs'ta seçimin 2'nci merhalesi, aradaki farkı 2,5 milyon oy'a yaklaşınca.. Mağlub olanlar, seçimler üzerine leke düşürecek hiç bir şey söyleyemediler. 'Sabahlara kadar uyuyamadıkları ve hanımlarının yüzlerine bir hafta kadar bakamadıkları' gibi beyanları da her şeyi en net şekilde ortaya koyuyordu.

Hâlbuki berabere kalmanın olmadığı bir müsabakaya girerken, yenmek kadar yenilmek de taa baştan düşünülmeli ve netice, 'Biz halkımıza kendi doğrularımızı anlattık, halk itibar etmedi' diye; kalb huzuru içinde karşılanmalıydı.. Çünkü alınan yenilgi, düşman karşısında alınan bir yenilgi değil; rakip vatandaş kitlelerinden gelen seçim kararıydı.

Seçimde karşılaştıkları bu ağır travmadan sonra KK Bey'in hemen istifa etmesi gerekirdi. Ama o, 'Gitmem de gitmem..' derken gerekçesini de, 'Para ve benzeri konularda lekelenmemiş temiz birilerini gösterin, hemen istifa edeyim..' şeklinde ortaya koydu. Ama böylece kendi partisinin zımnen, 'at sineklerinin üşüştüğü nasıl bir bataklık olduğu'nu da söylemiş oluyordu.

Hâlbuki aynı KK Bey birkaç ay önce, 'siyasî rakipleri'ni hedef alarak, 'Bir kimse oturduğu koltuktan kalkmıyorsa, kirli işlerinin ortaya çıkacağından korktuğu içindir; çünkü altını kirletmiştir.' diyordu; kendi videosunu tekrar tekrar izleyebilir, zevkle..

Şimdi, 'Meğer kendisi için söylemişmiş o sözleri..' diyenler de haksız mı yani?

Hâlbuki adam gibi, istifa edebilirdi..

Unutulmamalıdır ki, bizim inancımızın öğrettiği davranış kültüründe, 'Ben- Ben- Ben..' demenin yanlışlığına devamlı vurgu yapılır..

'Ene'si/ enâniyeti, 'ego'su yüksek niceleri vardır ki, sadece kendilerini en büyük görürler. Tarihte, gelecek nesilleri bile, kendi koydukları kurallara göre yaşamaya mecbur etmeyi şiar edinen nice zorba örnekleri görülmüştür ki, onlardan niceleri, 'Bir varmış- bir yokmuş'a dönmüşlerdir. Ve mezarlıklar, kendisini vazgeçilemez sananlar veya öyle sanılanlarla; ya da işlerini bitirmeden gittiğine yakınılanlarla doludur.

Dün İBB Başkanı İmamoğlu'nu dinlerken.. Onun da sık sık, 'Ben.. Ben.. Ben..' dediğini gördün ve yadırgadım.

Bir siyasetçi kendi programını, kendi partisinin veya ideolojisinin dünya görüşüne göre ortaya koyar.

İmamoğlu ise dünkü konuşmasında, tıpkı KK Bey'in seçim öncesinde, 'Size söz.. Şöyle yapacağım, böyle yapacağım..' şeklindeki konuşma tarzını örnek almış gibiydi; 'Ben-Ben..' derken..

Hele, 'Ben İstanbul'a mühürlüyüm...' demesi ise ve seçildiği zaman, 'İstanbul'a bu zamana kadar gelmiş geçmiş belediye başkanlarının en iyisi olacağım..' diyerek işe başladığını söylemesi ise, komikliğin de ötesinde bir iddialı sözdü.

İmamoğlu, dün, 'Ne adayım, ne de değilim' diyordu zımnen... Belki KK Bey'e, 'Sen aday göstermezsen, ben başka yolları da denerim.. Siyaset sadece siyasî partilerle yapılmaz ve ittifakları geniş şekilde kurmaya var gücümle çalışacağım..' diye gözdağı vermeye çalışıyordu.. Nitekim, 'Gerçek ittifaklar toplum tabanında kurulur.. En şuûrlu şekliyle, bilinci yüksek şekliyle biz bu ittifakı 2019'dan daha güçlü bir şekilde kurabilmemiz mümkün..' sözleri gaayet açık..

Kezâ İmamoğlu'nun KK Bey'in Gn. Başkanlığına karşı başlattığı ve '2 adım ileri, 1 adım geri..' tarzında, örtülü ve hattâ ürkek tavrına rağmen, 'Artık CHP seçim kaybedemez, kaybetmemeli. CHP ikinci parti olmakla övünemez, övünmemeli. Asla durumu idare edemez, etmemeli. CHP önderliğindeki toplumsal ve siyasal muhalefetin aynı zamanda yerel seçimleri kazanması da bir zorunluluktur.. Şuanda da bir seçim kaybeden olarak bir travmamız var' demesi ve 28 Mayıs Seçimi sonrasında yaşanan bu travma için, cevap veren hiç bir sorumlunun bulunmamasını eleştirmesi ve hele de, KK Bey tarafından söylenen, 'Parti içinde lekelenmemiş, temiz kimseleri gösterin, hemen istifa edeyim..' sözüyle toptan suçlananlardan birisi olarak, 'CHP içinde, CHP'nin tarihini bilen, geçmişi tertemiz evlatları vardır.' diye ona ters bir cevap vermesinden sonra Kılıçdaroğlu'nun onu aday göstermeyecek kadar kurnaz ve hesaplı olduğu da açıktır.

Kılıçdaroğlu, 10 yılı aşkın bir zamandır, CHP gibi, kendi içinde herkesin birbirine her an oyun oynamaya müsaid bir yapıda olduğunu bilen ve 'CHP'yi idare etmek, devleti idare etmekten daha zordur' sözüyle meşhur bir siyasetçi olarak; İmamoğlu'nu, hele de sergilediği, 'Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmayayım..' sözünü hatırlatan şekildeki ürkek eleştirilerinden sonra, şimdiden bertaraf ettiği hesab edebilir.

Esasen İmamoğlu da, 'İBB adaylığının kesin olmadığını', 'Ben adayım demedim, yola çıkıyorum dedim.' diye, bu ihtimale de işaret etmiş oluyor. Onun, 'Varsayımlarla bugünlerden konuşmanın doğru olmadığını ifade edeyim. Sayın Genel Başkanımızın kurultayda aday olacağını dahi bilmiyoruz.' sözü de bir ayrı siyasî taktik olsa gerek.. Ki o bu konuda, 'partide vazifeyi omuzlayabilecek temiz kimseler olduğu'nu söylerken 'Özgür Özel'i ve diğerleri'ni de meydana sürmesi Kılıçdaroğlu'nu, kendi oyununu daha dikkatli oynamaya sevk edecektir.

Velhasıl, bir entrika kutusu manzarası sergileyen ana muhalefet gemisi, 'sağlıklı bir şekilde limana ulaştırılmak istenirken, mevcud veya muhtemel kaptan adaylarına bakıldığında, gemilerde batma tehlikesine karşı, hazır bulundurulan kum torbaları veya hurda demir ağırlıklarını atmak için kullanılan 'safra atmak' deyimine müracaat etmeye bile fırsat bulamayabilir. Çünkü gemi, bu 'safra'lar atılsa bile hafiflemeyecek kadar, en dipten su almaya ve daha derinlerdeki kayalıklara toslamaya doğru yol almaktadır.