Ben bu çocuğu akıllı biri sanıyordum!

Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Hüsnü Mübarek niye devrilmişler, biliyor musunuz?

Balık tutmadıkları için.

Bu harikulade tespitin sahibi, Habertürk gazetesi yazarı Yavuz Semerci.

Bunlar karizmatik, “güç yoğunlaşması hastalığına tutulmuş” liderlermiş.

Batılı liderler gibi balık tutmayı, bir üniversitede ders vermeyi, vakıf işlerine dönmeyi sindiremedikleri yahut istemedikleri için devrilip gitmişler...

Mesela Saddam...

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush (Yavuz burada Bush’ları karıştırıyor), tüm baskılara rağmen Irak’a girmemiş, Saddam’ın ayakta kalmasına izin vermiş. Saddam da “korktular” deyip halkını kandırmış.

Sonra ne mi olmuş?

Saddam Hüseyin, Bush’a “Bak sen gittin, bittin ama ben yerimdeyim” demiş.

Bush balık tutarken, Saddam ülkesini kendisinin “bulunmaz Hint kumaşı” olduğu tadında ve giderek artan bir güç yoğunlaşması altında felakete doğru sürüklemiş. (Alıntılardaki ifade bozuklukları Yavuz Semerci marifetidir.)

Bir itiraf:

Kaç yıldır meslekteyim, her gün tonla mevkute karıştırıyorum, ilk kez bir Yavuz Semerci yazısı okudum. (Övünmek için söylemiyorum. Burada bir kusur varsa, bana aittir.)

Bir itiraf daha:

Ben Yavuz Semerci’yi akıllı biri sanıyordum.

Daha doğrusu, “herkesi kör alemi sersem” sanabileceğini düşünmüyordum.

İktibaslardan da anlaşıldığı üzere, Yavuz Semerci, “halk hareketiyle” devrilen üç diktatörle (bu durumda Saddam da halk hareketiyle devrilmiş oluyor), Türkiye Cumhuriyeti’nin seçimle gelmiş Başbakanı arasında irtibat tesis ediyor (ortak özellikleri “güç yoğunlaşması hastalığına” tutulmaları imiş), “bizimkini” olası kötü akıbetten kurtarmak için de kendince çözüm önerisinde bulunuyor.

Erdoğan balığa çıksın...

Motamot böyle demiyor tabii...

İçinde “Hitler”, “Franko”, “Mussolini”, “Stalin”, “SSCB”, “sandık tecrübesi” gibi lafların geçtiği tuhaf ve karmaşık yazısından çıkardığımız sonuç bu... İlaveten, Erdoğan’ın “başkanlık sistemi”, “partili cumhurbaşkanı” gibi tartışmaların ardından tüm yetkileri kendi elinde tuttuğuna yönelik algının giderek artmasını “rahatsız edici” buluyor.

Ben Semerci’nin yayın yönetmeni olsaydım, “Bu yazı olmamış. Otur biraz kitap karıştır, internette sörf yap, öyle yaz” derdim.

Kulağını da çekerdim...

Birincisi, mahut üç diktatörle, seçimle gelmiş (seçimle de gidecek) Erdoğan arasında “benzerlik” kurduğu için...

İkincisi, hangi Bush’un Saddam’a ne yaptığını bilmediği için.

Üçüncüsü, okurlarını saf yerine koyduğu için...

Dördüncüsü, haddini bilmediği için... (Demokrasi balık tutmaktır. Tamam da... Aynı zamanda haddini bilmektir.)

Muhtereme soralım o halde:

Madem demokrasi aynı zamanda “balık tutmaktır”, bu halk balığa çıkmasında hayır olacak onlarca tiranla karşılaştı.

Kimi darbe yaptı.

Kimi Başbakan astı.

Kimi “Takrir-i Sükûn” yasaları çıkardı.

Kimi ülkeyi asker sopasıyla yönetti.

Hangisi için “balığa çıksalardı keşke” dedin?

Bu cümleden olarak, Suriye diktatörü Beşar Esed de balığa çıkmalı mıdır?

Erdoğan’ın “başkanlık sistemi” ve “partili cumhurbaşkanı” önerilerini rahatsız edici buluyorsun...

Bul tabii...

Peki, Atatürk’ün ve İnönü’nün yönetimlerini de aynı şekilde rahatsız edici buluyor musun?

İlki ilan edilmemiş “Başkan”dı... Aynı zamanda “Ebedi Şef”ti...

İkincisi ise “partili cumhurbaşkanı...”

 

İnönü’ye yakışan “partili cumhurbaşkanı” sıfatı, halk tarafından seçilecek bir kişiye niçin yakışmasın ve niçin “rahatsız edici” olsun?

Son söz:

Madem etkin bir gazetede halkı tenvir ediyorsun, önce “diktatör kimdir, parlamenter sistem nedir, Irak’ta ne olmuştur” öğren, ondan sonra kalkış yazıya... Gülünç olma!