Biri, “evet” oyu kullanacaklarý “Ýzmir’e kadar kovalamaktan” söz ediyor... Biri, “hayýr pankartýný indirenleri o direðe asýn” diye talimat veriyor.
Ýlkinin adý Hüsnü Bozkurt...
Ýkincisinin. Muharrem Ýnce...
Ýkisi de CHP milletvekili.
Hüsnü kalýbýnýn adamý çýkmadý, yoðun bir tepkiyle karþýlaþýnca anýnda tornistan etti.
Muharrem sözlerine nasýl tevil getirecek, merakla bekliyoruz.
Bu Muharrem’in baþka sabýkalarý da var... “Yüce Divan’a otobüs seferleri” düzenleyecekti. Ýktidara geldiklerinde, bütün bir AK Parti grubunu ve bu partiye yandaþ olan basýný Anayasa Mahkemesi’nde yargýlatacaktý.
Bu iki þuursuzluk örneði, “laf ola beri gele” kabilinden bir eleþtiriyle geçiþtirildi... Kemal Bey doðru bulmuyormuþ bu nevi çýkýþlarý, arkadaþlar dikkatli olmalýymýþlar, vs...
Doðru bulmamak, bir yaptýrým olabilir mi oysa?
Disipline verebiliyor musun adamlarýný?
Ýhraç edebiliyor musun?
Hayýr, sadece doðru bulmuyorlar...
Hadi bu iki beyefendinin þuursuzluk hallerini bir anlýk “esrime” sayalým ve “Aklý baþýnda insanlar böyle konuþmaz. Demek ki arkadaþlarýn aklý baþýnda deðildi” diyerek cürümlerini tolere edelim.
Peki, aklý baþýnda Deniz Baykal’ý ne yapacaðýz?
Nerdeyse 50 yýldýr siyasetin içinde, kaç kez milletvekili seçildi, kaç kez bakan yapýldý, uzun süre “genel baþkanlýk” görevinde bulundu ve CHP’nin “akýlca” önde gelen üyelerinden biri...
Deniz Baykal da, “Halk oylamasýnda hayýr çýkarsa, Ýzmir’de düþmaný denize dökmüþ gibi sevineceklerini” söylüyor.
Diyebilirsiniz ki, “Geçmiþ gitmiþ bir konu. Geçen hafta tartýþtýk bitirdik. Yeniden hatýrlatmanýn gereði nedir?”
Þudur:
Bütün bir hafta boyunca, bu “þuursuzluk” örneklerine isim aradýk.
Bulamadýk.
En güzel tanýmlamayý, Cumhurbaþkaný Erdoðan yaptý. Sözünü hiç sakýnmadan, “Terbiyesizlik” dedi.
Evet, terbiyesizlik...
Ben hayatýmda, bu kadar güzel, bu kadar “cuk oturan”, ortadaki fiili bu kadar net tanýmlayan bir ifade görmedim, duymadým.
Basit ama fevkalade etkili...
Erdoðan, Kanal 7’deki konuþmasýnda baþka bir terbiyesizlik örneðinin daha altýný çizdi, “Kýlýçdaroðlu FETÖ’den alýntý yapýyor” dedi.
Bir genel baþkan düþünün ki, sadece “sufle” edilen bilgilerle siyaset yapýyor ve FETÖ tarafýndan eline tutuþturulmuþ metinler dýþýnda yeni ve orijinal hiçbir þey söylemiyor.
Üstelik bunu yaparken de suç iþliyor.
Kemal Bey’in son üç yýllýk mesaisine bakýn: Grup konuþmalarýnda, basýn toplantýlarýnda, televizyon yayýnlarýnda hep tape okudu.
Dönüp, bir daha okudu ve bunu bir ahlak sorunu yapmadý...
Dahasý, önünde poz verdiði mavi dosyalar da “FETÖ mamulü”ydü ve orada yer alan içeriklerin tümü sahteydi.
Kemal Bey’in hiçbir ahlakla telif edilemeyecek davranýþlarý bununla (tape yayýcýlýðýyla) sýnýrlý deðildi elbette.
Daha yüz kýzartýcý bir iþ yaptý:
Bir FETÖ projesi olan ve sadece tape yayýnlamak için kurulan, maksat hâsýl olduktan sonra da kapatýlan “Karþý” gazetesinin iltisaklý genel yayýn yönetmenini “milletvekilliði” zýrhý kuþandýrarak korumaya aldý. (Bütün gariban basýn emekçilerini maaþsýz ve tazminatsýz sokaða attýlar. Bu vicdansýzlýðý yaptýlar.)
Bunu “terbiyesizlik” de paklamýyor.
Baþka bir ad bulmak lazým...
Çünkü baþka tür bir “çalýþma”nýn ürünüydü Karþý gazetesi...
Bir “casusluk soruþturmasý”nýn konusu olabilecek nitelikte bir çalýþma...
Özel bir çalýþma...
Deniz Baykal, referandumdan sonra “Ýzmir’de düþmaný denize dökmüþ gibi sevineceklerini” düþünüyor. Bunu umuyor.
Ben de, bereketli bir konu olan “Kemal Bey ve iltisaklarý”ný konuþacaðýmýzý düþünüyorum. Bunu hayal ediyorum.