Söz hükmünü yitirmiþ; akýl, mantýk ve vicdan rafa kaldýrýlmýþtýr... Þizofreniyle atbaþý giden bir "vandalizm", saðduyu kaybý temelinde yükselen bir cinnet hali.
Tam da sofrada, yemeðin baþýnda yakalar sizi. Lokmalar boðazýnýza dizilir.
Albay Hoess'le benzerlikleri genlerinden, kanlarýndan falan deðil, ortak bakýþ açýlarýndan, belki de buradan türeyen düþünce ve davranýþ biçiminden kaynaklanan birtakým adamlar (hepsi de 657'ye tabi ve elbette "memurin" bordrosundan maaþlý), saçý sakalý üç numara týraþ makinasýyla kazýnmýþ "maznun"u tartaklayarak, dipçikleyerek, sille-tokat sürükleyerek baðýmsýz yargýnýn "emin" ellerine teslim ediyor.
O baðýmsýz (!) yargýnýn 28 Þubat postmodern darbe sürecinde brifinglenip tütsülendiðini kimse hatýrlamayacak...
Ýki yüzyýldýr biriktirdikleri husumetin yarattýðý ðayz, öfke, hýnç tortusu ve muasýr medeniyetler fevkinde olamamanýn getirdiði aþaðýlýk kompleksiyle ruhu kararmýþ aydýn çoðunluðunun patolojik çýðlýklarý arasýnda çýkarýldýðý mahkemede, iþlemediði, iþlemeyi aklýnýn ucundan dahi geçirmediði suçlarýn hesabý sorulan o adamýn bir "fikir-aksiyon" hareketinin lideri olduðu, 30 küsur cilt kitaba imza attýðý da kimsenin umurunda olmayacak.
Dudaðý patlamýþ...
Alný yarýlmýþ, kan revan içinde.
Suratýnda çizik çizik jop izleri...
Yürürken hafif aksýyor...
O içi sýra sidik, amonyak ve sýðýr tersi kokan vagonlarla "Transit" getirilip, dünyanýn "dýþký deliðine" týkýlmýþ ürkek sýðýrcýk yavrularý gibi... Bergen-Belsen'den mi, Dachau'dan mý, Mauthausen'den mi geliyor bu adam?
Yýlmaz Özdil’e sorarsanýz, jandarma koðuþa dalýnca uyandý, alnýný ranzaya çarptý.
Sonra?
Sendeleyerek kalktý, ayaðý kayýnca burun üstü düþtü. Koðuþtan çýkýyordu, kapýyý açýk zannetti, kaþýný yardý.
Sað gözünü dipçiðe çarpmýþtý, sol gözü de copa deðiverdi.
Diyet yaptýðý için az yiyordu; halsizlikten gözaltlarý morardý.
Mahkeme öncesi týraþ olacaktý, jilet keskindi, yüzünü doðradý.
Kim bu?
Adý Salih Mirzabeyoðlu.
Binlerce insanýn kaný üzerinde Ýmralý'da saltanat süren o hokkabaz kadar bile deðer verilmeyen; hangi suçu iþlediði, kaç kiþiyi öldürdüðü meþkuk, yalnýz, yaralý, eh az biraz da "sýradýþý" bir adam.
Hayfa ki, düþmüþ bir insanýn acýlarý üzerine espri üretmek onursuzluðu bu ülkede "gazetecilik" sayýlýyor.
Bu onursuzluðu yapan kiþi, “Büyük gazeteci Yýlmaz Özdil” diye taltif ediliyor.
Söz hükmünü yitirmiþ; akýl, mantýk ve vicdan rafa kaldýrýlmýþtýr... Þizofreniyle atbaþý giden bir "vandalizm", saðduyu kaybý temelinde yükselen bir cinnet hali.
Hürriyet gazetesi, Özdil’in Star’ýna göre daha az esprili: “Yolunmuþ tavuða döndü...”
Sille tokat mahkemeye "sürüklenen" adamý haberleþtirirken kullandýklarý ifade bu.
Burasý Auschwitz deðil.
Burasý Metris Askerî Tutukevi.
Öyle ya, siz bu görüntüleri Nazi zulmünü anlatan belgesellerde, ya da televizyonlarýnýzda prime-týme'a ustaca sokuþturulmuþ "MGM" marka propaganda filmlerinde izlemiþtiniz.
Anna Seghers romanýný yazacak, Steven Spielberg filmini çekecektir, ama buna benzer, bundan besbeter acýlar, "Türkiye Cumhuriyeti" adý verilen ve "laik, demokratik hukuk devleti" normlarýyla yönetildiði ileri sürülen "Avrupa Birliði" adayý ülkede yaþanmaya devam edecektir.
Yukarýda okuduðunuz yazýyý, 29 Ocak 2000 tarihinde, Yeni Þafak’ta yayýmladým.
18 yýl olmuþ...
Elemanýn biri, 18 yýl sonra kalkmýþ, Salih Mirzabeyoðlu hakkýnda yazýlanlardan tiksindiðini söylüyor.
Yavrum sen o tiksinç baþlýðý atan adamla yýllarca sütun komþuluðu yaptýn; “patronun hukuku” temelinde bir dönem pek bir imtizaç ediyordunuz... “Yolunmuþ tavuða döndü” diyen vandallarýn gazetesinde “yüksek himaye”yle yazýlar yazdýn... Hâlâ yazýyorsun...
Risk ortadan kalktýðý, o vandallarýn dünyasý “iþ güvencesi” olmaktan çýktýðý için mi, bugün kalkmýþ tiksinme hakkýný kullanýyorsun?
Geç kalmadýn mý?
Bu ne tiksinç bir “fýrsatçýlýk”týr böyle!