Ben kötüyüm, sen iyi mi?

Son dönemde Başbakan Erdoğan’ın ve Hükümet’in üslubuna dönük eleştiriler arttı. Sayın Erdoğan ve ekibi sert olmakla, öfkeli olmakla, kendisinden başkasını dinlememekle, katılımcı olamamakla vs. suçlanıyor... Hükümet cephesinden bakar isek suçlamaları önemsemek, eğer haklılık payı var ise gereğini yapmak gerekir elbette...

Diğer taraftan mesele sadece Başbakan Erdoğan’a veya Hükümet’e indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır... Bu ülkede herkesin üslubu iyi de, bir Hükümet üyelerininki mi kötü?... Herkes çok kapsayıcı, çok hoşgörülü de bir yöneticilerimiz mi hoşgörüsüz?

Diyelim ki Sayın Erdoğan muhaliflerine karşı çok sert, peki muhalefetin dilinde bir sorun yok mu? Diyelim ki güvenlik güçleri olayları önlemede haddinden fazla güce başvuruyor, peki Gezi göstericilerimiz çok mu kibardı?

Örneğin ODTÜ’deki başörtülü öğrencileri kampüs dışına atmaya çalışan öğrenciler çok mu hoşgörülüydü? Başbakan Erdoğan’ın eşine hakaretler yağdıran Cumhuriyet Gazetesi’nin kıdemli yazarı Sayın Cüneyt Arcayürek yazılarında çok mu demokrat, çok mu kapsayıcı?

***

Diyelim ki Başbakanımız muhalifleri ile duygudaşlık kuramıyor, peki her gün Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü ve Yurt gazetelerinin manşetlerinde gördüğüm öfke, özensizlik ve saldırganlığa ne demeli? Kaleminden kan damlayan Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil veya Emin Çölaşan ve benzeri yazarlar eleştirilen idarecilerimize göre daha mı saygılı bir dil kullanıyorlar?

Ben bunları söylerken eminim bazıları Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye öğüdü olarak efsaneleşmiş cümleleri hatırlatacaklardır ve yöneticilerin daha sabırlı olması gerektiğini iddia edeceklerdir. Doğrudur, yöneticiler daha sabırlı ve eleştirilere daha açık olmalıdırlar. Ancak Şeyh Edebali’nin “Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana....” sözlerinde ifadesini bulan tarzda bir yönetici tanımı günümüz demokrasilerine pek uymaz.

Uymaz, çünkü günümüz demokrasisi ile beylik, krallık dönemleri arasında dağlar kadar fark vardır. Şeyh Edebali’nin beyi olan Osman Gazi’nin sözü üzerine söz olmazdı. Osmanlı padişahları astığı astık, kestiği kestik liderlerdi. Dolayısıyla hatalarından geri dönüş olamayacağı için hareketlerine en çok onların dikkat etmesi gerekirdi. Oysa günümüz dünyasında Başbakan veya Hükümet sistemin tek karar alıcısı değildir. Günümüz toplumu yürütme, yargı, yasama, medya, diğer kurumlar ve en önemlisi sivil toplum tarafından ortaklaşa şekillendirilmektedir.

***

Dolayısıyla sadece başbakanın ve bakanlarının değil, her aktörün bir diğerine karşı sağduyulu, sabırlı, hoşgörülü, duygudaş ve demokrat olması gerekir. Başka bir tabir ile Şeyh Edebali’nin uyarıları artık her kesime hitap etmektedir. Bu çerçevede Şeyh Edebali’nin sözlerini modern topluma belki de şöyle uyarlamak gerekir:

“Bundan sonra uysallık bize, gönül almak bize, katlanmak bize, hoş görmek bize, adalet bize, bağışlama bize, bütünlemek bize, uyarmak, gayretlendirmek hepsi bize, lideriyle, kurumlarıyla, vatandaşıyla hepimize...”

Demokrat olmak, kapsayıcı olmak başkasını değil, öncelikle kendimizi eleştirebilmek ve hatalarımızı düzeltebilmekten geçer. Bu bağlamda karşı siyasi grubu acımasızca eleştirenler bir de kendilerine bakmalıdırlar... Bu yolda ilk yapmamız gereken ise kullandığımız zehirli dilden ve yaralayıcı üsluptan vazgeçmektir...