Ben Yasin Börü

Selâmün aleyküm...

Ben Yasin Börü...

Kendimi hatırlatayım; geçen sene Kurban Bayramı’nın dördüncü günü kurban eti dağıtırken Hak ve halk düşmanları tarafından linç edilen 16 yaşındaki lise talebesi...

Hatırladınız mı! Hani Kürt faşistlerin ‘Ayn el-Arab’da (Kobani) katliam var’ diyerek sokaklara dökülüp üç Müslümanla birlikte katlettikleri o çocuk var ya, işte o benim!

O gün babam, Kürt illerindeki her anne baba gibi tedirgindi. Faşist PKK mensupları ortalığı yakıp yıkıyor, kurban kesen Müslümanlara saldırıyorlardı. Kurban eti dağıtacağımı bilen babam sokağa çıkmama pek de razı değildi. Bense fakir fukaraya kurban eti dağıtmak için sabırsızlanıyordum. Sokağa çıkmam gerekiyordu.

Telâşlı gördüğüm babama, “Baba dışarıda çok fakir insan var, bu insanlara kurban eti dağıtmamız lâzım.” sözleriyle iknâ etmeye çalıştım. Hadi itiraf edeyim, “Ben öğleden sonra kurban eti dağıtmaya gideceğim” diyerek de bir nev’i emrivâki yapmış oldum. Buna mecburdum, kendimden önce ümmetin çocuklarını düşünmeliydim, onlar için bir şeyler yapmalıydım.

Şehadetimden bir hafta önceydi. Anneciğime, defterime yazdığım şu notu okumuştum:  “Merhamet, acımak, bağışlamak, şefkat göstermek iyilikte bulunmaktır. Hazreti Muhammed canlılara karşı şefkatli ve merhametliydi. Akrabalarını ve komşularını ziyaret eder, onlara şefkat gösterir, yetimi, düşkünü ve mazlumu gözetirdi. Hazreti Muhammed hastaları ziyaret eder, köle ve fakirlerle oturur onlarla yemek yerdi.”

Bunları bilip de nasıl evde oturabilirdim? Fakir fukara bir parça aş beklerken ben nefsimin rahatını düşünebilir miydim? Varsın PKK’lı faşistler sokaklarda fistan giyip dolaşsın, müminin kalbinde kâfir korkusu olur mu?

Evdekileri iknâ etmeyi başarıp kendimi sokağa attım. Hüseyin Dakak (19), Hasan Gökgöz (26), Riyad Güneş (28), Yusuf Er (18) ağabeylerle, hayırseverlerin bağışladıkları kurban etlerini dağıtmaya başladık. İçinde kurban eti olan poşetleri verdiğimiz evlerdeki tebessüm bizleri öylesine mutlu ediyordu ki... Kürt halkını kurtarma iddiasındaki PKK’lı faşistler halkın ekmek teknelerini yakıp yıkarken, zorla kepenkleri kapattırılan esnaf evine ekmek götüremezken vesilesi olduğumuz hayrın bize şehadeti getireceğinden habersizdik.

Elimizde kurban etleriyle dolu poşetlerle dolaşırken bir anda karşımıza Hak ve halk düşmanı malûm güruh çıktı. Bizleri fark etmeleriyle birlikte başımıza taş yağmaya başladı. Kaçmaya başladık. Sığındığımız evin sahibi de onlardan çıktı. Boğazımı kestikten sonra beni balkondan aşağı attılar. Aşağıya düştüğümde tekmeler, sopalar, bıçaklar, taşlar üzerime yağıyordu. Ben Rabbime kavuşmanın mutluluğuyla cesedime yapılanları seyrediyordum. Ne kadar da zavallılardı... “Yakın, ibret olsun” seslerini duydum. Ondan önce bir ‘teyze’ arabasıyla üzerimden geçti. Sonra onları kinleriyle baş başa bırakıp Rabbimin şehidlere vaat ettiği nimetlere şahid oldum! Tabiî ki en büyük nimet, O’nun yolunda kurban olmaktı, Elhamdulillah buna nâil oldum. Onlar beni öldürdüklerini sanıyorlar ama bana öyle büyük iyilik yaptılar ki, eminim bundan haberdar olsalar beni yaşatmak için ellerinden geleni yaparlardı!

5 Ekim’de mahkeme varmış. Ne olur ne biter ilgilenmiyorum. Esas mahkeme burada, hesap gününde onlardan şikâyetçi olur muyum... Ben muradıma ulaştım, gerisi adaletlilerin en adaletlisi Rabbime kalmış...

Size bir haberim var: Kobani halkı için eylemler yaptığını iddia ederek ortalığı yakıp yıkan ve benle birlikte üç gönüldaşımı şehid eden PKK’lıların Kobani’deki zulmünden kaçarken denizde boğulan Aylan Kürdî bebek de yanımda. Ellerinizden öpüyor...

Ben de büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyor, Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.

Allah’a emanet olasınız.