“Beni sakın arkadaşlarımdan ayırmayın...”

Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesi'ne ait maden ocağındaki patlama, sanki yüreklerimizi de infilak ettirdi. Yukarıdaki cümleyi patlamadan güçlükle ve kendi imkanlarıyla kurtulduktan sonra, ambulansa bindirilerek hastaneye taşınmak istenen bir madenci kardeşimiz söylüyordu... "Sakın beni hastaneye götürmeyin, ben iyiyim, size söylüyorum, iyiyim ben, beni arkadaşlarımdan ayırmayın, aşağıda kalan çok arkadaşım var, dönüp onları kurtarmaya çalışacağım, bırakın beni...' diyordu. Nefesi kesikti oysa, sesi kısıktı, göğüs belli ki toz dumandan daralmıştı, ama ayaktaydı işte, sapasağlam çıkmıştı maden faciasından...

Geçtiğimiz yıllardaki Soma maden faciasında da tanıklık etmiştik bu arkadaşlığa, kaderdaşlığa, yoldaşlığa. Madencilerin arasındaki dayanışma, belki de başka hiçbir işkolunda bu kadar canhıraş şekilde yaşanmıyordur. Onlar birbirinin nefesi, birbirinin gün ışığı... Kömür tozu kaplamış vücutlarını, sadece boncuk boncuk parlayan gözleri dışında, sanki ölümün içinden, sanki ahiretten geliyorlar gibi. O anda öyle büyüyorlar, öyle büyüyorlar ki, sanki birer dağ oluyorlar, arkadaşları için defalarca girdikleri o karanlık dehlizlerde, kara gecenin içinde birer yıldız gibi parlıyorlar...

Çoğunun yaşı pek genç, çoğu yeni evlenmiş, çocuğunun hanımı bebek bekliyor... Gözü yaşlı anneler, babalar; "gençlerimiz gitti, şehitlerimizin hepsi de çok gençti, ocaklar söndü' diyorlar... Biz bu yazıyı hazırlarken vefat edenlerin sayısı 41'e yükselmişti. Bütün şehitlerimize yüce Mevla'dan rahmet diliyoruz. Ailelerinin gönüllerine sabırlar yağsın, milletimizin başı sağ olsun... Cenazeleri kaldıran imamlar, geleneğimize uygun olarak son vedalaşmada mevta adına "haklarınızı helal ediyor musunuz?" diye sorarlar cemaate...

Bu sefer bambaşka bir şey oldu, biz her bir madenci ebedi istirahatgahına kalkarken, "bize haklarınızı helal ediniz' diye söyledik... Onların haklarını ödeyemeyiz.

.........................................

Üzüntümüz kaybımız evet çok büyük. Bununla birlikte; 2014'teki Soma maden faciasından sonra, arama-kurtarma ve afeti yönetme konusunda ne kadar mesafe aldığımızı görmek de çok değerliydi... Kargaşa olmadan, sağlıkçıların, arama kurtarmacıların, ambulansların, doktor ve hemşirelerin nasıl da koordineli şekilde iş başında oldukları, hiç birimizin gözünden kaçmadı. Başta Sayın Cumhurbaşkanımızı, Bakanları, Meclis Başkanımızı afet merkezinde görmek, onların işin başında kriz yönetiminde aktif olarak varoluşları, hepimizin vicdanına su serpen, "devlete güven"i, perçinleyen olaylardı...

Her facianın sonrasında, bir de yargı prosedürü işler. Bunun vakit kaybetmeden ve anlaşılır biçimde medya ve kamuoyuyla da paylaşılarak yürütülmesi çok önemli. Uzayan yargılamalar, karartılan süreçler, dezenformasyon, halkla ilişkileri çok da önemsemeyen rutin sürüncemeler, toplumsal vicdanı örseleyen durumlar, ne yazık ki...

İnşallah Amasra-Bartın maden faciasını araştırmak ve aydınlatmakla vazifelendirilen savcılarımız, görevlerini başarılı bir akıcılıkla yerine getirirler, sorumlular tespit edilir, nerede hata yaptığımız, nerede eksikliğimizin olduğu ortaya çıkar... Ve bir daha bu acıları yaşamayız...

...............................

Maden göçüğünü haber alan aileler, evlerinden çıktıkları gibi soluğu, evlatlarının, kardeşlerinin, eşlerinin çalıştığı ocakta alırlar... Bu dünyanın en acıklı koşusudur belki de. Başları tülbentli, yazmalı kadınlar, elleriyle ağızlarını örterek, hıçkırarak, dua ederek bir tepenin üzerinde beklerler, beklerler, beklerler... "Belki bir yere saklanmıştır oğlum, acaba iyi baktılar mı ki, bulsunlar onu ne olur, oğlum bir yerlere saklanmıştır' diye ağlayan annemiz... Kocasının tek çizmesini, belki diğeri ayağındadır diye hastaneye getirmiş o genç kadının hüzünlü şaşkınlığı... Ağlayan çocuklar, ağlayan dedeler, ağlayan arkadaşlar, artarda kalkan cenazeler...

Her seferinde onlarla birlikte, bizler de ağlarız ekran başında. Hemen Yasinler, Hatimler, selati tefriciyeler okumaya başlarız, elimiz, kolumuz yetmez ki, duaya sarılırız. Allah hepsine rahmet eylesin... Biz ısınalım, biz ekmek yiyelim, fabrikaların çarkları dönsün, ışıklar yansın, çorbalar kaynasın diye giriyorlar metrelerce yerin altına... Haklarını ödeyemeyiz. Tek tesellimiz, geride kalan emanetlerine devletin sahip çıkacağı bilgisi... Allah kalanlara sabırlar yağdırsın...