Beni þaþýrtan ve þaþýrtmayan þeyler

Dün sabahtan itibaren ‘’Þaþýrdýnýz mý?’’ sorusuna muhatap olup durdum, Hakkari/Daðlýca’daki karakola PKK saldýrýsý sonrasýnda. Hayýr, hiç mi hiç þaþýrmýþ deðilim. Ayný gün, burada, umutlarýmýzý köreltme amaçlý eylemlere hazýr olmamýzý yazan benim...

Türkiye’nin tam anlamýyla demokratik ve herkesin kalkýnmadan payýný aldýðý müreffeh bir ülke olmasýnýn önündeki en büyük engeli teþkil eden etnik kýlýklý terörün yerini barýþ ortamýna býrakmasýný istemeyenler isteyenlerden daha az deðil çünkü; daha az etkili olduklarý da söylenemez.

Umutlarýmýzý kýrmak, þevkimizi yok etmek ve süreci baltalamak için ellerinden geleni artlarýna koymayacaklardýr. Neden þaþýrayým ki?

Baþka bir þeye þaþýrýyorum þu sýralarda ben...

Cumhurbaþkaný Abdullah Gül’ü NATO Zirvesi vesilesiyle çýktýðý ABD ziyaretinden beri görmedim, sesini de duymadým. Cumhurbaþkanlýðýndaki süresini yedi yýl olarak belirleyen, istenirse ve kendisi de isterse yeniden adaylýðýnýn önünü açan Anayasa Mahkemesi kararýyla ilgili görüþünü alma fýrsatým olmadý. Sorulduðunda verdiði ‘’Önümüzde daha uzun bir süre var, zamaný gelince konuþuruz’’ cevabýndan haberdarým, ama karar sonrasýndaki ruh halini bilmiyorum.

Aklýmýn almadýðý, beni müthiþ þaþýrtan þey ise, bazý Ak Parti sözcülerinin karara verdikleri tepki: Ýçlerinden Anayasa Mahkemesi’nin kararýný ‘yeniden adaylýða kapý aralamasý’ üzerinden eleþtiren de çýktý, iþi Abdullah Gül’ün ‘aldýðý terbiye’ ile irtibatlayýp ne yapmasý gerektiðini hatýrlatmaya kadar vardýran da...

 

Hakkýnda bu görüþlerin ortaya atýldýðý kiþi cumhurbaþkanlýðý makamýnda oturuyor ve önümüzdeki iki yýl boyunca da ayný görevi sürdürecek... Bu görüþlerini, Abdullah Gül’ün ‘’Zamaný geldiðinde konuþuruz’’ demesinden sonra açýklamalarý bayaðý ilginç... Siyasetin þartlarýnýn önümüzdeki iki yýl içerisinde nasýl geliþeceðini hiçbirimiz bilmiyoruz; o þartlarýn ne tür bir cumhurbaþkaný adayý profilini gerektireceðini bugünden nasýl öngörebiliriz?

En azýndan topluma saygýdan þimdilerde konuþulmamasý gereken bir konu bu...

Tayyip Erdoðan’ýn siyasi yasaklý olduðu dönemde baþbakanlýðý üstlenen Abdullah Gül, baþbakanlýktaki en önemli görevini bu garip durumu sona erdirmek olarak belirledi ve yakaladýðý ilk fýrsatta yasaðý kaldýrtýp koltuðu teslim etmekte en ufak bir tereddüt yaþamadý. Cumhurbaþkanlýðý için de çabalamadý; Tayyip Erdoðan isteseydi bugün Çankaya Köþkü’nde oturuyor olacaktý.

Gerçekler bu kadar ortadayken, hiç nazik olmayan bir biçimde iki yýl sonrasýnýn bugünden konuþuluyor olmasý hakikaten þaþýrtýcý...

Ürkütücü de...

Ýki yýl uzun bir süre... 2014 yazýnda seçime gidilirken, Tayyip Erdoðan daha geniþ yetkiler saðlayan baþbakanlýkta kalmayý tercih ederse veya halkýn büyük çoðunluðunun ‘’Abdullah Gül cumhurbaþkanlýðý görevini beþ yýl daha sürdürsün’’ görüþü etrafýnda birleþtiði görülürse ne olacak? Tayyip Erdoðan arzu etmediði veya halk tercihinde ýsrarlý olduðu halde zorlamalarla mý seçeceðiz cumhurbaþkanýný?

Mantýðý da yok bu tür þaþýrtýcý çýkýþlarýn...

PKK silahlarý býrakmaya yanaþacaðý sinyallerini göndermiþ, anamuhalefet partisi barýþ yolunda atýlacak adýmlarý destekleyebileceðini belli etmiþ, hükümet de süreci yeniden baþlatacaðýný açýklamýþ iken Hakkari’deki karakola yönelik saldýrýya hiç þaþýrmadým da, Anayasa Mahkemesi kararý sonrasýnda bazý Ak Parti sözcülerinin verdiði tepkilere doðrusu çok þaþýrdým.