Benim Esad’ım

İncelemeler yapmak üzere gittiği Reyhanlı’da ilk demecini patlatan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, düşüncemiz ne olursa olsun, “önce teröre karşı ortak tepki vermemiz gerektiğini” söylemiş.

Doğru söylemiş.

Biz de öyle yapıyoruz, teröre karşı “ortak tepki” veriyoruz.

Fakat bu “ortaklığa”, CHP cenahında siyaset yapan arkadaşların ve burnundan kıl aldırmaz sol entelijansiyanın da katılması gerekiyor.

Her melaneti Ankara’ya (Dışişleri Bakanlığı’na) yazarsanız, “Benim Esad’ım iyidir, hem de antiemperyalisttir” derseniz, Suriye’deki aleni cinayetleri görmezseniz, “Muhaberat” mamulü argümanlarla “Baas zulmünü” meşrulaştırırsanız, ikide birde Şam’a dostluk ve iyi niyet heyetleri gönderirseniz, sözünü ettiğiniz “ortaklık” gerçekleşmez.

İşte efendim, ne işimiz var elin kanlı Ortadoğu’sunda? Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü... Hem de yurtta sulh cihanda sulh...

O zaman sizin ne işiniz vardı Esad’ın yanında?

Niçin Şam’a “iyi niyet heyetleri” gönderdiniz?

Neden yıllarca Saddam’ı arkaladınız?

Saddam’a gönderdiğiniz iyi niyet elçilerinden birini (Ecevit’i) bu ülkeye Başbakan, diğerini (Mümtaz Soysal’ı) Dışişleri Bakanı yaptınız

Neden “ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” demediniz?

Katliamlarına yeni katliamlar ekleyen Esad’la “hatıra fotoğrafı” çektirirken niçin “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini aklınıza getirmediniz?

Esad sizin için elverişli bir “muhalefet aracı” olmaz.

İktidara gelmek istiyorsanız, sandıktan çıkmaya bakmalısınız.

Emek Sineması önünde tepişen entelleri ve eli kanlı bir diktatör olan Esad’ı değil, önce halkı ikna etmelisiniz.

- HAMİŞ:

BİR: Ben size ne diyeyim daha! Yüzünüze tükürseler, “Yarabbi şükür” diyeceksiniz.

Benim bu kafaya, bu düzeye, bu arsızlığa söyleyecek sözüm yok.

Pes ediyorum.

Soru çok basitti oysa: İnsanlar farklı düşünemezler mi?

Bunu kendi kendinizle ve vicdanınızla baş başa kaldığınızda da yanıtlayabilirsiniz.

Karanlık odalarda, kapalı kapılar arkasına gizlenip sağa sola ateş edeceğinize, bir kez “kalbinize” dönün.

İnsansanız bunu yaparsınız.

İKİ: Arsızlıkta sınır tanımaz biri de, benim Şahan Gökbakar’ı “sinema dahisi” ilan edeceğimi yazmış. “Yandaş” diye eklemeyi ihmal etmemiş tabii... Pişkin, lakayt, terbiyesiz bir üslupla, aklı sıra dalgasını geçiyor.

Şahan’ı tanımam.

Filmlerine bayılmam.

Hangi ideolojinin adamı olduğunu bilmem.

Sizi tanırım. Daha doğrusu, tanıyorum

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına el kaldıran Süleyman Demirel avenesiyle “milli merkez” çatısı altında toplanacak kadar pişkin, arsız ve ilkesiz adamlarsınız.

Sen bırak onu bunu da, Sabahattin Ali’yi kim öldürdü? Nazım Hikmet ve Kemal Tahir’i zindanlarda kim çürüttü? Arif Oruç ve Zekeriya Sertel’e kim ne yaptı? Tan gazetesini kimler yakıp yağmaladı? Bu “teşebbüs-i vatanperverane”de hangi “büyükleriniz” yer aldı? Bu büyükleriniz arasında Süleyman Baba, İlhan Abi, Orhan Bey, Tiridoğlu Yoldaş gibi değerler de bulunuyor muydu?

Bu sorulara cevap ver.

Neredeyse, on beş günde bir tekrarlıyorum.

Ben yazmaktan bıktım, sen duymaktan bıkmadın.

İnsanlar da sıkılmaya başladılar artık.

Cevap ver, ne kıratta “kültür adamısın”, sonra da ona bakalım.