Berberoğlu kararı provokasyon mu?

En absürd soruyu sorarak başlayayım yazıya:

- Acaba Enis Berberoğlu'na önce müebbet, ardından iyi hal sebebiyle 25 yıl hapis cezası veren ve hemen tutuklayan hakim heyetinin FETÖ ile ilgisi var mı?

Cevabınız“Ne alaka?” şeklinde mi olur, yoksa“Neden olmasın” mı dersiniz, bilmem.

Evet böyle bir soruya “Ne alaka?” diye sormak en tabii olanı. Çünkü yargıdan, adaletten söz ediyoruz ve orada hakim heyetinin şu veya bu aidiyetinin, kararı etkilemesi diye bir şey akla gelmemelidir.

Ama mesela Mehmet Metiner, “FETÖ'nün kripto unsurlarının yargıda artık olmadığını iddia etmek mümkün müdür?” diye bir soruyu soruyor. Hatta devam ediyor: “Böyle bir iddiaya inanmamızı isteyenler, rehavete düşmemizi sağlayıp tekrar tepemize binmeyi planlayan FETÖ'cü alçaklardır.”

Demek ki yargıda hala “Kripto FETÖ'cüler” var.

Bunu kabul ettikten sonra FETÖ'nün her türlü kumpası kurabileceği varsayımından yola çıkarak, şu sorusunun cevabını arayabiliriz:

- Acaba yargıdaki FETÖ'cüler bu imkanı nasıl kullanırlar?

Bu soruya ilk cevabın “FETÖ'ye ait dosyaları sümenaltı edebilirler,  kendi adamlarını kurtarabilirler vs.” şeklinde olacağını tahmin etmek zor değil.

Ama böyle bir cevap, “FETÖ'nün akıl almaz kumpasları” dikkate alındığında çok basit kalıyor. Daha kompleks, daha hinoğlu hin, daha fesat yüklü işler yapmaları daha akla yakın görülüyor.

Onun için tanınmış insanların tutuklanıp serbest bırakılmalarında, FETÖ'cü olmayanlar “FETÖ'cü” diye hesaba çekilirken, FETÖ'cülüğü bilinenlerin dışarda serbestçe dolaşmalarında, farklı cemaat mensuplarının FETÖ'cü çuvalına sokulup cezalandırılmalarında vs... FETÖ parmağı aranıyor.

Bir de şu var:

Türkiye'de bir yargı problemi bulunduğu, hukukun ayaklar altına alındığı, Tayyip Erdoğan'a göre bir yargı sisteminin işlediği, gerçek suçluların değil“FETÖ'cü” damgası vurularak muhalif olan herkesin tırpanlandığı gibi bir propaganda, uluslararası zeminde bizzat FETÖ tarafından yürütülüyor. Bunun “Tayyip Erdoğan karşıtlığı”ndan yola çıkan bir hayli alıcısı da var uluslararası planda.

Soru şu:

- Böyle bir propaganda mekanizmasına nasıl malzeme verilecek?

Cevap da belli:

- İşte böyle verilecek.

Normalde bu kararlar “Bağımsız yargı”nın kararı olarak okunmalıdır, ama toplumda herkesin “absürd” diye nitelediği bir karar söz konusu ise durup düşünmek gerekiyor.

Dün Yeni Şafak yazarı Ali Saydam yazmış:

“Türkiye’nin ‘soft power’ (yumuşak güç) endeksinde giderek geriye gitmesi için bir stratejik iletişim planlaması yapsanız; ancak o zaman adlî sistemde bu tür anlaşılması güç adımlar atar; bir de bunun iletişimini yapmadan konuyu havada, muallakta, belirsizlik içinde bırakırsınız...”

Bu yazının başlığı “Tek çıkış yolu, provokasyona gelmemektir...” şeklinde. 

Provokasyon ve yargı kararı.

Dün Sabah yazarı Okan Müderrisoğlu, Enis Berbereoğlu kararı ile ilgili değerlendirmesinde “yargının üzerine gölge düşüren karar ve söylemler, sorumlu makamda bulunan herkesin dikkat etmesini gerektiriyor. Cezanın ağırlığı ve ana muhalefet partisinin bir milletvekili hakkında verilmesi düşündürücü.”

Neyi düşündürüyor?

....

Ne diyelim?

“Berberoğlu'na oh olsun”mu diyelim, yoksa “Ne yapıyoruz biz?” diye tedirgin mi olalım.

Yargıda FETÖ'cü var mı sorusu da soruluyor bugün, başka ideolojik aidiyetler var mı, sorusu da... Ve her aidiyet nasıl etkiliyor kararları?

Hatırlayalım, HSYK tartışmalarında FETÖ'cülük de bir aidiyetti, HSYK'yı onlardan kurtardığı düşünülen Yargıda Birlik grubunun ideolojik bileşenleri de...

Adaletin en yoğun biçimde tartışıldığı günleri yaşıyoruz.

Adaletin bu noktaya gelmesi iyi değil.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Adalet” diye yollara çıkıyor.

Bu yürüyüşün dünyada karşılık bulacağı muhakkak.

İnsanlar, yargılanmak üzere huzuruna çıkacakları yargıçtan emin değillerse ya da elinde silah operasyon yapan emniyet mensuplarından... İş çok sıkıntılı bir noktaya gelmiş demektir.

Tuz kokmamalı.