Berktay’ýn erdemi ve solun baðnazlýðý

Bundan üç ay kadar önce “12 Eylül ve ezberlerimiz” baþlýklý bir yazý yazmýþtým bu sütunda. 12 Eylül darbesini lanetlemiþ, ancak “bu darbeye giden taþlarýn TSK tarafýndan bilinçli bir þekilde döþendiði teorisi”ne katýlmadýðýmý da söylemiþtim. “Amerikan komplosu” tezinin zayýflýðýný da belirtip þöyle demiþtim:

Her iki komplocu ezberin ortak noktasý ise, geçmiþin tüm suçunu ya ‘dýþ mihraklar’a ya da ‘derin devlet’e yýkýp, toplumu ak sütten çýkmýþ ak kaþýða döndürmesi. Sanýrsýnýz ki perde arkasýnda ellerini ovuþturan þeytani adamlar olmasa, pýrýl pýrýl gençlerden ve güleryüzlü yetiþkinlerden oluþan Türkiye toplumu gül gibi geçinip gidecekti.”

 

Bu yazýnýn hemen ardýndan bir dizi itiraz geldi. Gazetemizin deðerli yazarlarýndan Taha Kývanç bir reddiye yazdý. “Sen de amma safsýn” diyen emailler aldým. “Derin devleti ve emperyalizmi aklamakla” dahi suçlandým.

Kanlý 1 Mayýs

Bugünlerde ise, iþte biraz da bu arka plan sebebiyle, Halil Berktay’ýn Taraf’ta baþlattýðý 1 Mayýs 1977 tartýþmasýný ilgiyle izliyorum. Çünkü Prof. Berktay da, Türkiye’deki komplo teorisi tutkusunu bir kenara býrakýp, “biz ne yaptýk” diye soruyor. 70’li yýllardaki sol hareketin korkunç bir fanatizm içinde olduðunu hatýrlatýyor, “Kanlý 1 Mayýs”ýn pekâlâ bu fanatizmin eseri olabileceðini, bir derin devlet kumpasýna gerek (ve kanýt) olmadýðýný söylüyor.

Peki Berktay’ýn bu saðduyu ve öz eleþtiri çaðrýsýna gelen sol tepkiler neler?

Ne olacak, ayný fanatizmin devamý...

Sol Portal, Halil Berktay’ý “kontrgerillayý aklamakla” suçluyor.

BirGün gazetesindeki bir yazar, kendisini “tetikçi” ilan ediyor.

Hýzýný alamayan bir diðer BirGün yazarý, ona “AKP’nin þeytaný” diyor.

Sol adýna aklý baþýnda þeyler söyleyegelen iki Taraf yazarý bile, “bana ‘solcular adam öldürdü’ diyen gazetede yazdýrtamazsýnýz” dercesine, köþelerine veda ediyor.

Hürriyet’in post-solcu/Ýslamcý kalemi dahi topa girip, Berktay’a ucuz kahraman imasýnda bulunuyor.

Oysa bence Berktay’ýn yaptýðý þey, Türkiye’de nadir rastlanan bir erdeme karþýlýk geliyor: Ýçinden çýktýðý siyasi geleneði dürüstçe eleþtirmek. Bu geleneðin suç ve günahlarýný, “dýþ düþmanlar”a ve “iç hain”lere ihale etmeden, ideoloji ve zihniyet düzeyinde çözümlemek.

‘Öz-doðruluk’ meraký

Bu tutuma Türkiye’de az rastlanýyor, çünkü bizde makbul olan bunun zýttý: Kendi tarafýný her durumda haklý ve doðru görme, kötülüðün ancak ötekilerden veya bilinmeyen gizli güçlerden kaynaklandýðýna inanma.

Söz konusu tutuma, Ýngilizce’de “self-righteousness” deniyor. “Öz-doðruluk” diye tercüme edilebilir belki, ama aslýnda Türkçe’de tam karþýlýðý yok. (Galiba hemen herkes “self-righteous” olduðu için, bu durumu tanýmlamaya hacet olmamýþ. Ahmet Altan’ýn yine Türkçe’de karþýlýðý bulunmayan “control freak” kavramý için savladýðý gibi.)

Eminim bu “öz-doðruluk” zihniyetini Ýslam’a baðlayanlar çýkacaktýr. Oysa bence, aksine, insaný kendi “nefs-i emmare”sine (kötülüðü emreden benliðine) karþý ýsrarla uyaran Kur’an, öz eleþtirel bir siyasi kültürü davet etmektedir. (Çaðýmýz Müslümanlarýnýn bunu ne kadar dikkate aldýðý ayrý bir tartýþma.)

1 Mayýs tartýþmasýnda bir kez daha karþýmýza çýkan gerçek ise, Türk solunun“öz-doðruluk” alanýnda gösterdiði üstün baþarý.  

Zaten dikkat ederseniz tüm sol söylem, ayný tutumu yansýtýyor: Solcular, hep zalimin karþýsýnda, mazlumun yanýndalar. Dahasý “akýl ve bilim” ve hatta “tarihin kurallarý” bile onlarýn safýnda. “Saðcý” olmak için ya cahil ve baðnaz, ya da zalim veya “satýlmýþ” olmak gerek.

Oysa ne güzel görüyoruz iþte, kimlerin ne kadar baðnaz, kör ve irrasyonel olabildiðini...