Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Beş parmağın beşi de bir olur mu hiç

Avrupa Birliği’nin dışında bekleyip zaman uzadıkça iyi muamele görmediğimizi düşünmek mümkün. AB’ye dışarıdan bakınca -Biz ve Diğerleri- ya da -İçeridekiler ve Dışarıdakiler- diye bir durum var. Öte yanda, AB içindekiler de farklı üyelikteler. Kağıt üzerinde herkes eşit de, sanki uygulamada bir -esas üyeler- bir de -diğerleri- var. Ve bu üyelik kategorileri sanki AB’ye üyelik tarihleriyle ilgili. Yani en erken girenler, kurucular - evsahipleri... Zamanla üye olanlar ise giriş tarihlerine göre misafir gibi. 

Son halka Bulgaristan-Romanya’ya konan çalışma yasağının kalkmasının ardından İngiltere’de kopan yaygara ibretlik... Günlerdir ortalık yıkılıyor -Yüzbinlerce göçmen akın edecek... İşleri kapacaklar... Sistemden yararlanacaklar... O ülkeler boşalacak...

Aslında göçmenden şikayet etmek, AB’de bir statü meselesi. Yani size göçmen geliyorsa, durumunuz iyi demektir... Ne zaman ki Pakistan ve Bangladeşliler Yunanistan’a gitmemeye ve oraya kapağı atanlar da ülkelerine dönmeye başladı, Yunan krizi o zaman -ciddi kriz- oldu... İngiltere’ye gelince: Bulgar ve Romanyalılar için gidecek tek ülke orası değil. Ama İngiliz kamuoyu, siyasiler ve medya sanki yalnızca İngiltere’nin akına uğrayacağı konusunda yoğun kampanyadalar... Dünyanın merkezi olduğunu sanmak, herhalde böyle bir duygu.

Bu arada kampanya başlayınca Romanyalılar ve Bulgarlar ikinci sınıf muameleye bozulmaya başladılar. Laf aramızda gördükleri muamele ikinci değil, dördüncü sınıf. Gerçekten çalışmak isteyip -Anlaşmada bu yok mu, yasal olanı yapıyoruz- diyenler var... Kendilerini birinci sınıf üyelerle eşit sandıkları besbelli. Sonra başkaları -Yerleşmeye gelmiyorum, emeğimin karşılığını alıp, ülkeme döneceğim- diyor... Bu aslında daha büyük kabahat: Waaaay, parayı yemeyip ülkesine yollayacak, bizim ekonomiye katkısı olmayacak.

Bu memlekete para yollama meselesi o kadar aşırıya gitti ki, Başbakan Cameron, yabancı işçilere verilen iki kuruş çocuk parasının İngiltere’de olmayan çocukları dışlaması için girişim başlattı. İşçinin ailesi memleketteyse, onlara çocuk parası yok. Peki o çocukları getirmesine izin var mı? Orayı karıştırma... Ayrıca Cameron üç aylığına -İngiltere’ye gelen yabancı işçi önce iş bulmadan sigorta vs yardım alamaz- uygulaması başlattı. Bu ilk adım, sonra süreyi uzatmaya çalışacaklar.

Öyle ki geri yollanan para konusunda Cameron’un Polonya’yı isim vererek suçlaması ve İngiliz siyasilerin -2004’te girenlere kısıtlama koymayıp hata ettik- açıklamaları Polonya başta, 2004 tarihli üyeleri hoplattı... Polonya da herhalde kendisini eşit üye sanıyordu. Ancak bir avantajı var, sınıf farkı olsa bile AB içinde oy eşit. İngiltere yardımlar ve işçiler konusunda parazit yaparsa, Polonya -ve muhtemelen diğer 2004 girişli üyeler veto oyu kullanır ve süreci tıkarlar. Ayrıca Polonyalı siyasiler İngiliz şirketlere karşı boykot çağrısı yaptı... Ve hayır, kimse henüz Polonya’da -Onlar ortak, biz pazar- sloganı atmadı. İngiltere boşuna -AB’de kalalım mı, gidelim mi- diye 2017’ye referandum koymuyor.

Halen İngiliz siyasiler -Göçmen işçilere tanınan haklar 2 yıl mı, 5 yıl mı geciktirilsin- diye tartışıyor. Genel AB hukukuna aykırı düzenleme yapamazlar, ama tartışma serbest. Ayrıca bu haklar lütuf değil, normal AB standardı idi... Ancak krizin gözü körolsun.

-AB’de iş bulmak için dolaşılmamalı, işi olanların dolaşması gerekir- diye yeni teoriler de var. Bu da kuruluş anlaşmasına aykırı ama savunan, İngiltere’nin gölge Yatırım Bakanı Chuka Umunna... İsim pek Britanya Adası’ndanmış gibi gelmedi. Resmine baktık: Karaderili. Meğer baba Nijerya, anne İrlanda asıllı İngiliz. Aslı göçmen ve kendisi göçmenlere muhalefet çekiyor. Ne demişler, misafir misafiri istemez.

Bütün bu gürültü ortasında AB’nin büyüklerinden Bayan Viviane Reding -İngiltere dikkatleri kendi sorunlarından uzaklaştırmak için bu gerçek dışı tartışmayı başlattı- dedi ve ekledi: Gerçek olmayan bir göç dalgası üzerine bir kaşık suda fırtına kopartılıyor. İngiliz siyasiler oy uğruna atıp tutuyorlar. Ve kendi ülkelerinin geleceğini karartıyorlar. Aklı başında güçler gerçekleri anlatsın, çünkü göç meselesi anlatıldığı gibi değil. İşte bir sağduyu sesi, ama dinleyen..?

Aklı başında olanların sesi duyulur ya da duyulmaz, ama şu -Ülkelerinin geleceğini karartıyorlar- ne demek? Göçmenlerin geldikleri ülkeye ekonomik katkısı çok daha fazladır. Popülizmle ve AB karşıtı söylemle ekonomik geleceğin mi karartıldığını söyledi? Yoksa bu söylemlerin yakında yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa dönüşüp siyasi geleceğin de karartıldığını mı söyledi? Yani AB’de seçenek çok: Gerçek-Hayal... Siyaset üretmek-Göz boyamak... Yerli-Yabancı...  Biz-Onlar... Aydınlık-Karanlık... Ekonomik kriz işte böyle birşey.