Ortada belirgin bir pozisyon yokken; savunma arkasına atılan ara paslar, her zaman gösterişli olmuştur. Beşiktaş bunu dün devre bitimine yakın iki kez yaptı, iki gol geldi.
Böyle bir ara pası yapabilmek için de; elbette zeka, vuruş tekniği ve zamanlama becerisi gerekir. İlk golde Veli’nin Holosko’yu pozisyona sokuşu, işte bu üç becerinin aynı anda buluşmasından oluştu. Böyle gollere bayılıyorum.
Ersan Gülüm daha 28. dakikada oyun dışına alınmasa, Veli’nin oyuna gireceği yoktu. Aybaba, sarı kart da gören Ersan’a sinirlenip değişiklik yapmasa; ilk goldeki o güzelim pası kim verecekti?
***
Maçın genel akışı; ağırlıklı olarak Beşiktaş inisiyatifinde gibi görünse de, Kayseri inceden inceden sokularak tehditkar girişler yapıyordu. Bobo’nun ofsayt diye sayılmayan golündeki ofsayt; santim bile değil milimetrelik bir farkla oluşmuştu. Bana göre o pozisyonun gol sayılması daha adil olurdu.
Beşiktaş’ın devreyi 2 farkla önde kapaması, mutlak hakimiyetinin bir ifadesi değildi. Atakları, ileri doğru atılan topların kendiliğinden pozisyona dönüşmesi şansına bağlıydı. Bilinçli atak gelişimini 40. dakikadan sonra iki kez becerdi, ikisi de gol oldu. Yani şansı yaver gitti.
***
Skorun rahatlaması, doğal olarak Beşiktaş’ın da rahatlaması demekti. Kayseri’nin moral bozukluğu da eklenince, maçın evsahibine yükleyeceği stres de ortadan kalktı. Siyah-beyazlılar, keyfince oynayacakları bir maç atmosferine kavuştu.
Oyun gerilimden arındığı için, yedikleri 3 farka rağmen Kayseri’yi de tempodan düşürmedi. Puan derdi olmadan, maç ikinci yarıda ortak eğlenceye dönüştü. Karşılıklı goller atıldı.
Ama rahat oynamak başka bir şey, oyun disiplininden kopmak daha başka bir şey... Beşiktaş bir ara bunun dengesini kaçırınca, Kayseri’ye maça ortak olma fırsatları da vermedi değil. Canı fena halde yanabilirdi.
Oyun ciddiyetini sulandırmayalım!