Beşiktaş’ta yanlış giden ne?

Yeniden lige döndük. Devre arası hemen hiç teknik analiz yazma fırsatı bulamadım, çünkü Şike Davası’ndaki yeni gelişmelere odaklanmak en doğrusuydu. Daha önce yazdıklarıma ekleyecek bir sözüm yok. Beşiktaşlı adların haksız yere mahkumiyet aldığı dava için “yeniden yargılama” dahil pek çok seçenek tartışılırken, her tür hukuki hazırlık ve girişimin yapılması gerektiğine inanıyorum. Taraftarın da yönetimin de bu konuda en üst düzeyde duyarlık göstereceği umudundayım. Fırsat düştükçe bu konuda yazmayı sürdüreceğim.

Gelelim Beşiktaş’a. Daha 2. yarının ilk maçı. Biliç herkesin hedef tahtasında. Önder Özen için de benzer durum söz konusu. Ama sezon başı futbol şubesinde yapılanma öngörülmüşken ve buna uygun bir transfer stratejisi belirlenmiş ve uygulanmış olması gerekirken, ortada tuhaf bir tablo ve tam bir transfer başarısızlığı var. Burada faturayı yukarıdaki iki ada kesmek biraz kolaycılık olmuyor mu? Kaygıyla izliyorum olup biteni. Beşiktaş’ta bir gelecek planlaması var mı, o konuda da kuşkularım artıyor.

Peki, Trabzon maçında söylendiği kadar kötü müydü Beşiktaş? İlk 15 dk hariç, hayır! İlk yarı gol girişimlerinde Trabzon’un 9-5 üstünlüğü var. Ama Trabzon’un 9 girişiminden 6’sı zaten ilk çeyrekte. Ardından Beşiktaş oyunu dengelemiş. 2. yarıda ise gol girişimi sayısında bu kez Beşiktaş 8-5’lik üstünlük sağlamış. Skor da bunun yansıması zaten. Enseyi karartmak gereksiz. Ayrıca Beşiktaş’ın ligi 2. bitirme iddiası da sürüyor. Futbol kalitesi yeterli mi? Değil elbet. O konuda da en büyük sıkıntı Biliç’in bir türlü ideal orta üçlüyü kullanamamasında. Hep söylüyorum, ofansif üretkenliğin anahtarı Fernandes-Atiba-Oğuzhan üçlüsü. Ama bu üçlüyü pek az maçta bir arada oynatabildi Beşiktaş. Atiba’nınmisyonu sağda ve solda “joker bek” olmaya dönüştü. Fernandes’in durumu da cabası. Fernandes’e alternatif transferinde sonuca ulaşılamadı. Bek işi zaten kim bilir kaç sezonun kanayan yarası. Böylece, Beşiktaş’ın oyun kalitesinin gereken düzeye ulaşmamasında transfer politikası ve gelecek planlaması sorununa dönmüş oluyoruz ne yazık ki! Faturayı her sezon olduğunca tek tek adlara kesmek yerine, yapısal sorunlara eğilmeyi ve kararlı bir yaklaşım benimsemeyi ne gün başaracağız acaba?