Beşiktaş’taki tehlike

Beşiktaş artık neyi ne kadar yapabildiği saptanmış bir takım.

Çarpıcı, kazandırıcı özelliği iştahlı, özgüvenli ve golcü hücum yapısı.

Ancak ikinci yarının ilk maçında o coşkulu yapı yoktu.

Bu bir yılgınlık ve bir tıkanma ise, takım hızla geri gider. Ancak yarış komşuları kayıplı koşmayı sürdürürlerse yerinde kalır.

Çünkü beğenilen hücum iştahının beğenilmeyen yapışık kardeşi, ‘takımca savunma yetersizliği’ halen hayatta...

Hücum iyilikleri azalırsa, savunma yetersizlikleri egemen olacak. İlk maçta görülen iştah kaybı bu nedenle endişe verici.

Aynı hoca, aynı oyuncular, aynı oyun ilkeleri...

Neden durgunluk başladı?

Ya bir doyma var. Kendini yetersiz görmekten, çok yeterli görmeye geçti takım.

Ya bir hedef için iddiasız olmaktan, iddialı konuma geçişin verdiği ‘havalanma!’ duraksaması yaşanmakta...

Ya dar kadronun iç rekabet yaşamayışının getirdiği kendini bırakma oluştu.

Ya ligin devre arasında bir konsantrasyon kaybı doğdu.

Ya Fernandes faktörü!

Bence önde gelen etken, takımın ‘iddiasız’ olmaktan ‘iddialı’ olmaya geçişidir.

Bunun yaptığı etkidir. Gerginleşmedir. Yalnız takımda değil, hocada, yöneticilerde de bu yapı değişimi var. Var, çünkü transferi yeterince gerçekleştirmediler...

Buna gösterdikleri ‘denge bozmama’ gerekçesi de geçerli, ama iç rekabetin yok oluşu, takımın coşkulu yapısını da giderek olumsuz etkileyecektir. 9 gollü, 7 asistli Almeida olduğu sürece yerine kimse oynatılmayacaktır elbet. Ama bu verim gücündeki bir oyuncuda herhangi bir sorun doğduğunda ne olacaktır? Batuhan mı çözüm? Onun olmadığı uzun uzun sınandı. Peki, yeni transfer genç Sinan mı? Net olarak “hayır” diyemeyiz, ama kâğıt üzerinde bir çözüm olmadığı belli. Mustafa’nın bu yıl verimli olarak devreye girmeyeceğini biliyoruz. Fernandes’in olmadığı süredeki yaratıcılık açığını Oğuzhan’ın gideremediği ortada.

Özeti şu: İhtiyaç duyulan transferi tam yapmamak aslında, ‘biz işi bu kadro ile bitiririz’ demeye gelir.

Beşiktaş’ın başındaki tehlike bu düşüncedir.

Ligin zirvesi ile beşinciliği arası çok uzak mesafe değil. Bir-iki maçta iniverirsiniz!

Şampiyonluk kovalamak elbette bir özgüven ve isteklendirme katkısı yapar. Aybaba “Şampiyonluk duygusunun bizi olumsuz etkileyeceğini sanmıyorum” derken bunu düşündü mutlaka. Söylemi ile artık bu boyutu bir isteklendirme aracı olarak kullanacağının işaretini de vermiş oldu. Yanlış sayamayız. Ancak o duygunun bir gerginlik yaratması da olasıdır. Şimdi teknik adama düşen bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilmektir.

Coşku yeniden kazanılmaz ise takım geri gider.