Bu fevkalade nahoþ, çocukça, bir siyaset yazýsýnýn aðýrlýðýný kaldýramayacak basitlikteki baþlýðý atmamýn sebebi yine kendileridir...
Ne diyordu beyefendi?
“Bu iþ kan dökmeden olmaz.”
Anayasa deðiþikliði sürecinde, iþ henüz “komisyon” safahatýndayken, yapýlabilecek bütün pislikleri yapmýþ, kanlý bir kampanyaya hazýrlandýklarý yönünde ipuçlarý vermiþlerdi ama mezkûr deðiþiklik genel kuruldan geçince “suhulet yolunu” seçmiþlerdi.
Nedeni þuydu:
Halk nasýlsa bu iþe onay vermeyecekti; (AK Parti’li küskünleri ve AK Parti zemininde adamlarýna alan açmaya çalýþan medya grubunun faaliyetlerini düþünürsek) referandumdan “hayýr” çýkma ihtimali yüksekti.
Araþtýrmalar böyle diyormuþ.
Madem araþtýrmalar böyle diyordu, ekstradan gerginlik çýkarmanýn ve Erdoðan’ýn ekmeðine yað sürmenin âlemi neydi?
Bu yüzden yelkenleri indirdiler.
Mesela, Erdoðan’dan söz ederken saygýlý bir ifade kullanmaya özen gösterdiler.
AKP’yi býrakýp, AK Parti’ye döndüler.
Beklentilerin tersine, yargý yolunu kullanmadýlar, yani Anayasa Mahkemesi’ne gidip “Þu iþi boz” demediler.
Bir sürü de övgü aldýlar: “CHP deðiþiyor”, “Kemal Kýlýçdaroðlu umut aþýlýyor” gibilerden...
Kamuoyu gerginlik beklerken, CHP sakin bir kampanya yürüttü.
Hatta kampanya bile yapmadý.
Deniz Baykal’ýn “Ben buradayým” telaþýyla düzenlediði bazý mitingimsileri saymazsanýz, küçük salon toplantýlarýyla yetindiler.
Niye?
Çünkü sandýktan “hayýr” çýkacaktý.
Böyle inanmýþlardý.
Kaldý ki, kampanyanýn kralýný Avrupa Birliði ülkeleri yürütüyordu, CHP’ye fazla iþ düþmüyordu. Ayrýca, “Erdoðan öldürülmelidir” temasýný iþleyen Avrupa Birliði ülkeleriyle yan yana görünmek maslahata uygun deðildi. Puan kaybettireceði için, stratejik de deðildi.
Fakat sonuç beklendiði gibi olmadý.
Sandýktan “evet” çýktý.
Suhulet yolu da böylece terk edildi.
Gezi çaðrýlarý ve tencere-tava gürültüleri arasýnda yeniden “Bu iþ kan dökmeden olmaz” psikolojisine döndüler... Deðiþmediklerini göstermek için de, YSK’dan Anayasa Mahkemesi’ne, Danýþtay’dan AÝHM’e, BM’den NASA’ya, “otorite” saydýklarý bütün merkezleri dolaþtýlar.
Sonuç mu?
Sonuç yine yok.
Çünkü “Atý alan Üsküdar’ý geçti...”
Þimdi zýmni bir kabulleniþ içindeler.
Ýtiraf etmeseler de “yenildiklerini” görüyorlar ve “suhuletle” (!) yeni döneme hangi siyasi aktörlerle katýlacaklarýný/devam edeceklerini tartýþýyorlar.
2019’da Erdoðan’ýn karþýsýna kimi çýkaracaklar?
CHP’li görünümlü FETÖ’cüler, satýþ potansiyeli yüksek Abdüllatif Þener arayýþýnda: Abdüllatif Þener-Ekmeleddin Ýhsanoðlu arasý bir kiþilik... Yahut ikisinin harmanlanmýþ hali.
Muharrem Ýnce, ima edilen kiþiyi doðru tahmin ettiði için, buna þiddetle karþý çýkýyor. (Haklý... Vaktiyle adaylýðýný engellemek için her türlü melaneti sergiledikleri bir kiþiyi Erdoðan’ýn karþýsýna Cumhurbaþkaný adayý olarak çýkarmak CHP’nin sonu demektir. Dükkâný kapatýp gitsinler.)
Deniz Baykal, “Ben buradayým” diyor.
Kýlýçdaroðlu, kazanamayacaðýný bildiði için, “Ben buradayým” diyemiyor. “Ben yokum” da diyemiyor... Tek derdi, Baykal’ý engellemek. Ama bunu nasýl yapacaðýný bilemiyor.
Kemalistler, “Metin Feyzioðlu” diyor.
Ben de diyorum ki, yiyin birbirinizi.
Referandumdan önce, “Bu iþ kan dökmeden olmaz” diyordunuz, þimdi (yeni dönemde rol kapmak için) birbirinizi çiðniyorsunuz.
Beter olunuz!
DAVET
Referandum sonrasý siyasetin nasýl þekilleneceðini, kimlerin aktör olarak ortaya çýkacaðýný, tasfiyeleri, iltisaklarý... Hepsini... Bu akþam saat 19.00’da Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde Sabah gazetesi yazarý Melih Altýnok’la konuþacaðýz. Bekleriz!