Beter örnek: Güney Sudan

2011’de Sudan ikiye bölünmüş ve Güney Sudan bağımsızlığını ilan etmişti. Bağımsızlığı Sudan tarafından tanınmış olsa da, toprak paylaşımı sorunları nedeniyle Güney Sudan 2012 yılını Sudan’la savaşarak geçirmişti. 2013 yılı ise Güney Sudan tarihine önce iç savaş, sonra da etnik katliam olarak geçti.

Ülke nüfusu tam olarak bilinemiyor, 11 milyon civarı olduğu tahmin ediliyor. 10 eyalet, sonu ya ‘birlik’ ya ‘cephe’yle biten 10 kadar da siyasi parti bulunuyor. Başta petrol ve altın olmak üzere ülke zengin yeraltı kaynaklarına sahip. 500 kadar dilin konuşulduğu Güney Sudan’da halkın % 61 kadarı Hıristiyan, % 33’ü Animist ve % 6’sı Müslüman. Sudan ikiye bölünürken Müslümanlarla Müslüman olmayanlar zaten fazlasıyla savaşmışlar ve dinlere göre iki farklı ülke kurmuşlardı. Muhtemelen Güney’i Hıristiyanlar kurmasaydı, uluslararası alanda bu kadar çabuk da tanınmazlardı. Dolayısıyla Güney Sudan’da bir din savaşından değil, etnik savaştan söz etmek mümkün.

Çok sayıda etnik grup bulunan ülkede, 1.5 milyonluk Dinka etnik grubu, çoğunluk olarak kabul ediliyor, en yakın diğer etnik grup ise Nuer.

İktidar mücadelesi

‘Herkes bana oy verdi’ sözleriyle tanınan devlet başkanı Salva Kiir Dinka etnik grubundan, eski başkan yardımcısı Riek Machar ise Nuer. Kiir, bağımsızlık sonrası devlet başkanı olduktan sonra ülkede birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik bir dizi adım atmıştı, bu çabalarında Rus yapımı silahlar kullanan 40 bin kişilik ordu da epeyce görev yaptı. 

15 Aralık’ta Salva Kiir kendisine karşı darbe girişiminde bulunulduğunu iddia etti, adres olarak da Machar’ı gösterdi. Machar, bu ithamı, belki de başarısız bir darbe girişiminde bulunduğu için, tabi ki reddetti. Kiir, Machar’a sorunu masada görüşmeyi önerdi. Ancak Machar’ın önkoşul ileri sürmesi halinde görüşmenin olmayacağını duyurdu; Machar ise siyasi tutukluların serbest bırakılması koşulunu ileri sürdü. Dolayısıyla görüşme ihtimali ortadan kalktı, iş silahlara kaldı.

Kiir, kendisine yönelik darbenin arkasında Machar’la birlikte onun ait olduğu etnik grubu gördü ve orduyu üzerlerine saldı. Köyler basıldı, insanlar toplanıp karakollara götürüldü, buralardan çok az sayıda insan sağ olarak evine döndü. Askeri güçler Dinka dilini konuşmayan kim varsa temizleme kararlılığı sergiledi.

Dış müdahale

Kiir’in birlik ve bütünlüğü sağlama faaliyetleri ne ölçüde başarı sağlar belli değil. Zira can düşmanı Machar da milis bir güce sahip ve ülkenin bor ve petrol bölgesini denetim altında tutuyor. Çatışmalar nedeniyle en az 100 bin kişinin evlerini terk ettiği ileri sürülüyor, bunların 40 bin kadarı BM kamplarına sığınmışlar.

BM’nin bölgede 7 bin kişilik barış gücü bulunuyor. Bu güce 5 bin 500 kişilik bir gücün eklenmesi söz konusu. BM barış gücünün esas görevi iki sudan arasında çatışmasızlık sağlanmasıydı, şimdi bir etnik savaşa müdahil olması gerekecek. Bu tür durumlarda BM güçleri işlev görür mü bilinmez. Ancak tek sorun işlevi değil. BM gücü daha çok Liberya ve Demokratik Kongo askerlerinden oluşuyor. Yani olaylarda tarafsız kalmalarının zor olduğu bir kompozisyon söz konusu.

Sonunda ABD’de asker gönderme kararı aldı, buna dikkat çekmek gerek.

Bir süre sonra Kiir’in adını Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde duyacağımız öngörülebilir. Ama bu durum, zengin kaynakların patronluğunun kime geçeceğini bileceğimiz anlamına gelmez.

Bağımsızlık kazanmak, ülke kurmak anlamına gelmiyor; bir ülke etnik ya da başka nedenleri arkasına alarak iktidar mücadelesine giren kişilerin savaş alanına döndüğünde, kendisini başkalarının müdahalesine açık hale getiriyor.

Herkese iyi yıllar.